Genel

Aşık Veysel Ölümünün 50’inci Yılında Anıldı

Muğla’daki Âşık Veysel anması, Metinbilim Enstitüsü Derneği, MSKÜ Metinbilim Topluluğu ve Türkiye Yazarlar Birliği Muğla İl Temsilciliği’nin öncülüğünde ve UNESCO Millî Komisyonu’nun desteğiyle gerçekleşti.

Panel öncesinde MSKÜ Öğretim Görevlisi Seval Işıklı’nın Türk Halk Müziği ekibi, Aşık Veysel türküsü icra ederek Âşık Veysel’i eserleriyle de hatırlattı.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi AKM C salonunda gerçekleşen panelin yöneticiliğini Metinbilim Enstitüsü Derneği Başkanı Doç. Dr. Ümral Deveci yaptı. Panelde konuşan Dr. Öğretim Üyesi Baki Bora Hança, bir insanın ‘âşıklık geleneği’ içince değerlendirilebilmesi için saz çalmak, usta-çırak ilişkisi içinde olmak, mahlas kullanmak, badeli âşık olmak gibi şartlar olduğunu ve bunun Âşık Veysel tarafından karşılandığını söyledi. Hança, bu yüzden Âşık Veysel’in âşık geleneği içinde değerlendirilmesi gerektiğini ve âşıklık geleneğinde, şaman döneminin epik dönem olduğunu, ozan döneminin lirik dönem olduğunu, âşıklık geleneğinin de din-tasavvuf geleneği çerçevesinde geliştiğini belirtti.

Nilgün Güneş ise, Âşık Veysel’in şiirlerinde sitem duygusu üzerinde durdu. Küçük yaşta gözlerini kaybeden ve bütün hayatı fakr-u zaruret içinde geçen Âşık Veysel’in şiirlerinde, hayata, topluma ve insanlara sitemlerinin olduğunu ifade etti. İrem Akkuş ise, Âşık Veysel’in şiirlerinde tabiat olgusunu işledi. Başta toprak olmak üzere, pek çok tabiat olgusunun hayatın en önemli parçaları olarak Âşık Veysel şiirinde yer aldığını söyleyen Güneş, şiirlerden örnekler vererek ve tabiat olgusunu fonksiyonel bir şekilde işleyerek konuşma yaptı.

Dr. Öğretim Üyesi Fahri Kaplan, Âşık Veysel şiirinde tasavvuf ve hikmet üzerinde durdu ve Klasik Türk şiiri ile Âşık Veysel şiiri arasında konu ve söyleyiş ortaklıklarını örnekleriyle anlattı. Panelin son konuşmacısı Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Âşık Veysel’in ‘Uzun ince bir yoldayım’ şiirindeki yol metaforu üzerinde durdu ve şiirin çatısını han, gurbet, menzil ve yol oluşturduğunu; bu yolculuğun aslında tasavvufî bir yolculuk olmakla beraber Veysel tarafında son derece lirik ve beşerî bir dille anlatılan bir tasavvuf anlayışı olduğunu söyledi.