- Genç doktor, astsubay eşi tarafından öldürüldü!
- Kaldığı evde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü!
- Öldürüp polise ihbar ettiler!
- Kocasını öldüren kadın tutuklandı!
Son günlerde ne çok ölüm haberi duyuyoruz dimi…
Bu yazdıklarım, sadece 10-22 Mart tarihleri arasındaki; 12 günlük süreçte Adana’da gazete sayfaları ve televizyon ekranlarına yansıyan haber başlıklarından sadece birkaçı…
Biz ne ara bu kadar canileştik?
Birbirimizi sevmekten ne ara vazgeçtik?
Eskiden bir lokma ekmeği sevgiyle bölüşürdük; şimdilerde adeta birbirimize düşman olduk?
Peki neden?
Neden bu düşmanlık, kin ve nefret?
Neden bunca öfke; bunca kan ve gözyaşı?
Şöyle bir bakıyorum da etrafıma; hep aynı tablo!
Yaralanmış; kalbi kırık insanlar…
Acımasız; duygusuz bir yaşama doğru ilerliyoruz…
Bir anne olarak, bu durum benim yüreğimi sızlatıyor.
Nerede o birbirini sevgiyle kucaklayan; birbirini yürekten seven insanlar?
Ardı ardına yaşanan olaylardan sonra ne gazete okuyabiliyorum, ne de televizyonda haberleri izleyebiliyorum.
Yüreğim kaldırmıyor ardı ardına gelen acı haberlere.
Bir şiddet sarmalının içindeyiz sanki.
Ölümler ardı ardına geliyor.
Kadınlar katlediyor!
Sadece kadınlar mı?
Çocuklar, hayvanlar, bitkiler…
Kısacası canlı olan her şey, bir cinnetin; bir şiddetin kurbanı oluyor.
Öz baba evladına kıyıyor; evlat öz anne ve babasına…
Kardeş kardeşe kıyıyor; sevgiyle başlayan evlilikler kara toprakta bitiyor…
Peki insan sevdiğini neden öldürür?
Ya da bir başka ifadeyle; öldüren sevgi olur mu?
Toplumsal iletişim becerilerinin yetersizliği; duygu ve düşüncelerin kışkırtıcı bir biçimde ifade etme alışkanlığı; bilinçsizle yapılan suçlamalar; namus ve ahlak anlayışları, şiddetin sosyal nedenleri bu duruma gerekçe olarak gösterebiliriz.
Bugün şiddet, gündelik hayatın hemen her alanında kendini gösteriyorsa; ortada ciddi ve çözülmesi gereken önemli bir sorun var demektir!
Bu sorunu da halının altına süpürerek çözemezsiniz!
Toplumsal cinnet halinden kurtulmak için sorunun üstesinde cesurca gitmek gerek!
Evde; işyerinde; okulda; mahallede; sokakta kısacası her yerde şiddet günden güne artıyorsa; sorunun kaynağına inmek zorundayız!
Bunun da en önemli adımı eğitim.
Aile-okul dayanışmasıyla çocukları küçük yaşta sevgiyle büyütmek; onları şiddete karşı korumalıyız.
Aile içi şiddet ortamında büyüyen; bu durumun doğal bir sonucu olarak anksiyete ve özgüven sorunu yaşayıp, içe kapanık ve saldırgan bir tutum sergileyen, böylesi bir karakterde yetişen anne ve babaları da rehabilite etmeli; onları tedavi edip, çocuklarına sevgi aşılamalarını sağlamalıyız.
Şiddete karşı cezaların da caydırıcı hale gelmesi bir zorunluluk!
İşlenen her bir suçun, kanunda ağır bir yaptırımı ve cezai sorumluluğu olmalı!
Modern çağ insanın içinde bulunduğu şiddet, acımasızlık ve merhametsizlik nedeniyle adeta canavarlaşan bir karaktere dönüştüğü gerçeğini göz önüne aldığımızda; sorunun ne denli önemli olduğu da unutulmamalı.
Yarın çok geç olmadan…