Taa Orta Asya’dan beri kendine çoban aramakta olan bir millet. İradesi ve aklını koltuk minderi yaparak ‘’Biri gelsin de bizi kurtarsın yaa’’ diyen, adeta boynuna bir tasma takıp efendisini cesur cahiller ilan eden bir toplum. Peki sonuç: kriz, kayıp, düşüş, çaresizlik… Sokakları saran asık suratların ardında giderek körelmeye başlayan zihinler, pusulası bozulmuş bir gençlik ve hayat refahları giderek daha da eksiye düşen lakin henüz dünyaya dahi gelmemiş geleceğin nesilleri. ‘’Neyi yanlış yaptık ?’’ , ‘’Hata nerede yahu ?’’ demek yerine. ‘’Ben haklıyım’’ , ‘’sen suçlusun’’ , ‘’Ben biliyorum’’ , ‘’Sen bilmiyorsun’’ kavgasına düşen bir ülke.
Artık entelektüel birikim, bilgi, eğitim giderek önemsizleşiyor. Toplum içinde eğitim ve üniversitede gerçekleştirilen yoğun bir tahsilat sonucu edinilen makam ve mevkiler, bir temizlikçinin eforu ya da konumu ile aynı değere sahip.
Coğrafi dağarcık, arkeoloji , jeofizik ve kartografya giderek önemsizleşiyor.
İlim bilmek, bilim yapmak, düsturlu olmak artık patavatsız manipülasyon yöntemlerinden daha az değer görüyor.
Ceplerin kalınlığı, zihinlerin doygunluğundan daha fazla ağız sulandırıcı.
Gelişmek, eksikleri fark etmek ve onları telafi etmek; hataların üzerinin kapatılması, görmezden gelinmesi ve genel olarak yerinde saymaktan daha az talep görüyor. Hatalar artık düzeltmek için çabalayarak değil, algı yönetimi ile çözülüyor.
Peki ne yapmamız lazım? Nasıl çözülecek bu sorunlar? Ya da bu sorunlar sadece çözümlerin bulunması ile hallolacak mı? Bir şeyler yapmamız ve sorumluk almamız gerekmiyor mu?
İlk yapmamız gereken şey okumak. Okumayan zihinler ancak heybesindeki bilgileri tekrarlar, yeni şeyler ile kendini geliştiremez. Eskilerin tecrübeleri, yeni bilgiler ve evrensel kültüre hakimiyet bize yeni bakış açıları ve çözüm olucu perspektifler kazandıracaktır. Eğitim kurum ve birimleri desteklenmeli, sade vatandaş bu süreçte yalnız başına bırakılmamalıdır.
Eleştirel ve sorgulayıcı birey yapısı desteklenmeli, o insanlara sirke biti ya da hain gözüyle değil gelişmeye yönelik köprüler gözüyle bakılmalıdır. Sorgulanmayan, eleştirilmeyen, değiştirilmeyen karar verici merciiler zamanla yobazlaşmaya, duyarsızlaşmaya ve dikta edici olmaya çabalamaya başlarlar.
Bireylerin yaptıkları hataları kabul etmesi ve üzerlerine düşen sorumluluğu alması önemlidir. Hatalardan ders çıkararak o hatayı tekrarlamamak için çabalamak ve bu şekilde gelişmek toplumun refahı için gereklidir. Toplumda sorumluluk almayı teşvik eden bir kültür oluşturmak, çözüm odaklı düşünmeyi ve gelişmeyi destekleyebilir
Algı yönetimi ve manipülasyonların önüne geçmek için de medya okuryazarlığı büyük önem taşımaktadır. Medya toplumun şekillenmesinde büyük önem taşıdığından ötürü; medya organlarının tarafsız, doğru ve bağımsız bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir. Bu şekilde bireyler hakikate ulaşamasalar da, onları hakikate götürecek bakış açılarını kazanmaları kolaylaşabilir.
Ve son olarak, toplumsal bir sorunun bireysel bir biçimde çözümlenemeyeceğinin farkında olunmalıdır. Kolektif bir biçimde meydana gelen hataların ancak kolektif bir biçimde çözüleceğini bilmek gerekir. Yardımlaşma ve dayanışma ile çözülemeyecek problem olmadığını bilmek, bir elin nesi var iki elin sesi var deyişini kulağa küpe ederek hedefe birlikte koşmak çok önemlidir.
Daha önceki yazılarımda olduğu gibi bu yazımı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözü ile noktalamak istiyorum : ‘’Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. ’’