Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2024 Eylül ayı raporuna göre Eylül ayında; 34 kadın cinayeti işlendi, 20 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Öldürülen 34 kadından 12’si boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 2’si ekonomik bahanelerle, 1’i nefret bahanesiyle, 1’i hedef olan başka bir kadının yanında öldürüldü. 18’inin ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.
Ekim ayı Eylül’den beter geldi. Bir günde 4 kadın vahşice öldürüldü. Türkiye, tarihinde görülmüş belki de en vahşi cinayete tanıklık etti.
· 5 Ekim Cumartesi günü İstanbul Fatih’te Semih Çelik isimli 19 yaşındaki erkek, 19 yaşındaki İkbal Uzuneri’i vücudunu parçalara ayırarak öldürdü. Katil, İkbal’in kesik kafasını cinayetin işlendiği Edirnekapı Surlarından İkbal’in annesinin önüne attıktan sonra kendisini surlardan atarak intihar etti. Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Türkiye’nin gözü önünde tüm çıplaklığı ile paylaşılan bu cinayetin ardından yapılan tahkikat ile Katil Semih Çelik’in sadece yarım saat önce Eyüpsultan’da yine 19 yaşındaki Ayşenur Halil’i vücudunu parçalayarak öldürdüğü anlaşıldı.
· 5 Ekim’de Diyarbakır Sur'da Uzman Çavuş Muhammed Recai Işık, boşanma aşamasında olduğu Bedriye Işık'ı öldürdü. Recai Işık cinayetin ardından intihar etti.
· Yine 5 Ekim’de Mersin’in Mezitli ilçesinde U.A., sevgilisi Sonay Öztürk Aslan'ı evinde boğarak öldürdü. Olay sonrası U.A. (ölmesine rağmen katilin adı neden gizlenir bilinmez) intihar etti.
Tüm bu cinayetler tıpkı son 10 yılda işlenmiş 3 bin 477 cinayet gibi kamuoyuna “Kadın Cinayeti” olarak yansıtıldı. Oysa cinayet; bir kimsenin başka bir kimseyi bilerek öldürmesi eylemidir. Başka bir değişle cinayet, öldürülenin değil öldürenin eylemidir. Şimdi diyeceksiniz ki bunca kadın öldürülüyor, ne cinayeti dendiğinin ne önemi var? Çok önemi var. Filmde, reklamda, satışta, ekonomide, siyasette ve hatta bilimde kadının bedeni, yüzü, ismi ve ölümü bile bir cazibe unsuru, okunurluğu artırıcı bir faktör, izlenmeyi sağlayan bir rayting unsuru olarak kullanılıyor.
Cinayetler özelinde değerlendirildiğinde de toplum olarak acıyı estetize etme eğilimi gösteriyoruz. Öldürülen binlerce kadından en güzellerini seçip en çok onlara üzülüyor, onların adlarını ezberliyor, diğerlerini unutuyoruz. Cinayetlerin ardından en güzel kadınların fotoğraflarını boy boy paylaşıp acı yarışına giriyoruz.
Oysa çözüm temsille başlar, dille başlar. 18. yılda Amerika’da uygulanan bir ceza yöntemi vardı. Çırılçıplak soyulan suçlular önce katrana sonra da tüye bulanıp halkın içinde dolaştırılarak teşhir edilirdi. Suçlunun onurunu kıran bu yöntem o yıllarda caydırıcı bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyordu. Yani kurbanlar değil katiller toplum içinde teşhir ediliyor ve üzerlerinde psikolojik bir baskı oluşturuluyordu.
Cinayetlere kadın cinayeti demek katili kadın kelimesinin arkasına saklamaktır. Cinayet erkek cinayetidir, cinayeti işleyen erkektir. İsmi, fotoğrafı, yaşantısı, suçu, kabahati toplumun önüne atılması gereken erkektir. Utanması gereken, suçtan cayması gereken, terbiye edilmesi ve hatta toplumdan dışlanması gereken erkektir. Dil değişir, söylem değişir, eylem değişir, her şey değişir.