Kitleleri peşinden sürükleyen çok büyük şarkıların, bilimsel buluşların, şiirlerin, koreografilerin, sözlerin hep muazzam odalarda, inanılmaz konsantrasyonla, teknolojinin son harikası aletlerle elde edildiğini düşünüyorsunuz değil mi? İnsan etkilendiği bir şarkı dinlediğinde: ‘Vayy be! ne kadar da uğraşılmış çalışılmış ve kim bilir kaç gün kapalı kapılar ardında neler oluşturulmuş ‘diyor. Ancak durum hiç de sizin hayal ettiğiniz gibi değil. Ben sosyal medyayı, sanatçıların hayat hikayelerini, bugün hayatımızı etkileyen bilimsel buluşların yaratıcılarının yaşayışlarına ve hikayelerine hep bakarım. Merak ederim. Derim ki bu insanlar nasıl yaşıyor nasıl üretiyor neler yiyor içiyor ya da nasıl bir bakış açıları varda böyle güzel şeyler üretebiliyorlar? Hep kendime bunu sorarım ve bir taraftan da onları takip ederim.
Aklımda kalan, hatırladığım birkaç şey var mesela. Sezen Aksu, Emel Müftüoğlu’na ‘Hovarda’ isimli şarkıyı yazarken bir eğlence mekânının tuvaletinde yazmış. Emel Müftüoğlu o anları anlatırken inanamadım. ‘Sen o musun hiç inanmıyorum ‘diye büyük üstadı gaza getirip konuşmaya başladığını Sezen Aksu’nun da gelişen sohbetle birlikte o şarkıyı yaptığını anlatır hep. Peki televizyon yapımcısı Sevgili Armağan Çağlayan’ın sektöre giriş hikayesini dinlediniz mi. Çok fazla ince detay bilmesem de de en çok aklımda kalan, rahmetli Seyfi Dursunoğlu’nun onun yazdığı bir metni beğenmesini söyler hep. Ona çok şey borçlu olduğunu da yeri geldiğinde dile getirir. Son zamanlarda da en çok hoşuma giden bir olay daha var. Yine bir fikrin insanları alıp götürmesi onların çığ gibi sevgileriyle bütünleşip coşup taşması ve yediden yetmişe herkese ulaşması… Evet lafın gelişinden neden bahsedeceğimi anladınız. Sevgili Simge Sağın’ın ‘Aşkın Olayım’ şarkısının tribünlerde söylenmesinden bahsediyorum. Bugün Galatasaray camiasında en küçük çocuktan en yaşlı teyzeye kadar Simge’yi tanımayan ve şarkının sözlerini bilmeyen neredeyse yok. İnsanların aşkla severek şarkıyı söylemelerine Simge de inanmadığını ve çok mutlu olduğunu söylüyor her fırsatta…
Görüyorsunuz ki yine tahmin bile edilemeyen bir fikir insanların beğenisiyle çığ gibi büyüyüp nerelere gelmiş. Bunlar şu an aklıma gelenler… Minik fikirlerin nelere sebep olabileceğini size örnek göstermek amacıyla yazdım. Şunu anlatmak istiyorum. Fikirlerinize güvenin. Kendinize güvenin. Bir işi yada inandığınız bir projeyi acaba olur mu ki? Acaba beğenmezler mi? ya da insanlar ne der gibi aklınızın olumsuz denizlerinden uzak tutun. Çünkü bu sizin aklınıza geliyorsa bunun bir sebebi var. Belki de elinizde ya da aklınızda bir pırlanta taşıyorsunuz farkında olmadan. Onu hayata geçirmek, cesaretle üzerine gitmek, yazmak, çizmek, oluşturmak sizlerin elinde. Tek ihtiyacınız olan şey cesaret. Fikirlerinizi dönüştürün. Hayallerinizi gerçekleştirin. Ben gidin bir anda kendinizi uzaya fırlatın demiyorum tabii ki. Yanlış anlaşılmasın. Elinizdeki imkanlarla fikirlerinizle ortaya çıkarmaktan bahsediyorum. Kim bilir belki de dünyanın hiç düşünmediğiniz bir yerinde sizin fikrinizi bekleyen insanlar var şu an. Ve hayalleriniz gerçek olmak üzere…
Sağlıcakla kalın. Haftaya görüşmek üzere…