Dünyanın, Güneşin ve Ay’ın daha çocuk olduğu dönemde yaşamak isterdim. Kirletilmemiş vicdanların hür denizlerinde yelken açmak bilinmezliğe, buğday tarlalarının kendi özgünlüğü havasında muhabbet kuşlarının nefes alıp veren renklerinde saçlarını savurup tarihe meydan okumak isterdim kadim dilsizliğe. Duyan olur mu sesimi bilmem, gerçi, olmasa da olur!
Gerçekleri baskı ve zulümle veya şiddetle, cebren ve hile ile kovabilirsiniz; kanatlarını kırabilir, üstünü başını yırtabilirsiniz; yalan ve iftira ile karartabilirsiniz; çatal dilinizle kontrol ettiğiniz görsel ve yazılı medya aracılığı ile gizleyebilirsiniz ama her ne yaparsanız yapın değiştiremezsiniz. Gerçek gerçektir ve haktır!
Kapitalizmin kara kitabının ilk satırları emeksiz zengin, kitapsız bilgin olmak isteyenlerin hırsını elde tutmanın ipuçları ile başlar. Sonu gelmez hurafelere inananların güdümü iyi yalan söyleyen bir Hatip’e bakar. Tükenmişlik hali sadece suda, havada, ormanda olmaz insanda da fazlasıyla olur. Hem maddi hem manevi anlamda tükenen bireyler adaletsizliğin aşağılık kıskacında şuurunu kaybederek birer zombiye dönüşür. “Güven” beş harften oluşan bir kelimeden ibarettir.
Ve yine hırs ve açgözlülük ve doğa katliamı ve yine ölüm, yine ölüm… Ne zaman gülecek yüreği dağ dağ, ova ova harmanlanan ülkemin yüzü? Elini eteğini çek artık istikbalinden gençliğin…
Hayatın her alanında “kendisi” olmaya çalışan insanları severim. Çalışan diyorum çünkü içinde bulunduğumuz çağ insanın “kendisi” olmasını kaldıramayacak kadar lanet bir çağ.
Yüzyıllık ezberin kırışıklıklarından süzülür umut
Hüküm çoktan verilir
Geçmişin ütopyası düşmez dilinden
Yetişkin mevsimlere tünel kazar çocukluğu
“Yıllar mı aşk biriktirir, aşk mı yılları biriktirir
Yoksa o “BİR AN” için mi yaşar insan?”
Takılıp kaldığı, kördüğümü o “bir an” için mi?
Şiirler yazdığı, düşlerini sardığı, mehtaba saldığı
Düşünüp daldığı, giyim kuşam bilmeyen o “bir an” için mi?
Söyle şiirsever dostum söyle, insan niçin yaşar?
Sen sustukça
Konuşup durur duvarlar, düşer çenesi
Takılıp kalır geçmişe
Yeni bir pencere açmak istesen izin vermez.
Dökülürmüş sıvası, kırılırmış tuğlası, falan filan…
Ne lanet bir çenesi var şu duvarların!
“İnsanın kendi kurduğu binaya
bir tekme vurması ne kadar zor”
İnce duygular suyun tüylerini diken diken ederken
Güneşin boyamıştık yüzünü,,,
Ah Deli,,, yaygaracı modellik ve paparazzi sana göre değil
Anksiyete çoraplarını giyen resimler
Bir yanda şarkıları avuçlarında kırmızı
Diğer yanda dudaklarını kemiren iftira
İhtilal olmadan yakalanan o BİR AN
Takılıp kaldığı o bir an!
“Ben seni sevmiyorum” demedim ki hiç!
Ne lanet bir çenesi var şu duvarların.
Gitsen artık başımdan…
Selim Savaş Karakaş