Krematoryum Sessizliği

Platon ölüm için;”O geldiğinde ben yokum” der.

Sadece ölümün telafisi yoktur, geriye kalan her şey bir şekilde dönüşür, değişi, kazanır-kaybeder, yuvarlak dünya yuvarlak kalıpta döndüğü müddetçe.

Her dine her inanışa göre farklıdır mutlak sondan sonraki ebediyet, Budist reankarnasyonla geri gelmeyi cezalandırılmak olarak addeder, Hindu ineğe tapar, Şaman ateşe, Zerdüşt bambaşka, hepsi vicdanında ki gücü arayıp-bulma, yerli yerine oturtma tatminkarlığında. Çünkü ölümün vakti saati hiç bilinmiyor, içindeki her tavır bir sessiz isyan, ölüme-ölümlülüğe.

“Bir insanın yaşayabilme genişliğini başka bir insan daraltmamalı”

Her insanın geldiği coğrafya farklı, fizikler farklı, kimyalar farklı, genler bambaşka. Zaten, her insan aynı olsaydı, her renk flu olurdu. Her görüş, her tip, her maddi-fiziki durum bambaşka, sekiz buçuk milyar insanda.

Herkes ayrı bir renk, her mutluluk farklı platformlarda herkesin kendine güzel.

Melek henüz 18 yaşında pırıl pırıl bir kız çocuğu. Anne baba ayrı ,anlattığına göre de kendisini ve annesini, babası dışlamış. Konuşmasında saklı aslında, daha çokta duruşunda, hayata karşı kırgınlığı-tavr. Kırık kırık konuşuyor, daima içinde hesaplaşarak. Saplantısı olan babası kendisinin okul olaylarıyla değil de daha çok kuzenininkiyle alakadar olmuş(-kimbilir belki de annesi öyle anlatıyor ona),iki defa ruh sağlığına yatırmışlar bu genç kız. En basiti seçerek(-hani eskiden çekirdek ailede her şey aşırı özveriyle-eylem ve konuşmayla aşılırdı/üstelik o zamanlarda psikiyatrlar bu kadar iş yapıp vergi rekortmeni değillerdi de),Melek bir daha ruh sağlığı hastanesine yatırılması durumunda orayı yakacağını söylüyor(-aslında yakacağı tek şey ken içinde sakladığı kendisi/hastane hiç değil).

Bizde ki en büyük yanılgılardan biri de;, camları kırıldıktan sonra serzenişler-feryatlar-figanlar, miş mış mışlar,meli malılı , keşkeli kelimeler(camların kırıldıktan sonra asla yapıştırmazsın ki).

Bir çocuk dünyaya gelmeyi kendi iradesiyle istemez. Anne ve babanın inisiyatifinde her şey. Anne, babanın kararıdır çocuğu dünyaya getirmek. Çocuk, o şekilde dünyaya gelir, dilini dinini seçme-belirleme hakkı hiç yoktur.

Şimdi, bu adı gibi melek olan yetişkin genç kızın düştüğü girdaptan  başka bir girdabın çıkmaz sokağına çıkıp ta, yanlışı yanlışla doğrultmaya kalkışma gibi bir refleksten başka bir çaresi var mıdır ki acaba. Yakın çevresinin ve toplumun bir seyirci edasıyla ahkam kesip durduğu, çözüme dayalı hiçbir gerçekçi yaklaşıma yanaşamdıkları bir kalabalığın tam ortasında.

Belki de şunu unuttu türümüz olan insan oğlu; bu kainatta hepimiz bir bireyiz, zincirinde de bir halka. O başka yere düştüğünü bildiğimiz ateş, gün gelecek genişleyerek bizi de alacak içine. işte o zaman her şey için çok geç olacak.

Hiçbir şey için hiçte geç değil aslında, türümüze gelecek bir sıkıntıda ya da türümüzün son bulmasında Tabiat Ana hiçbir şey kaybetmeyecek (tam tersi rahat edecek), kendisine bizden daha da faydası olan türler yaşamlarını sürdürecekler, yani kısaca biz biz olmayı başarabilirsek, dürüst, adaletli bir yaşam düzeni kurabilirsek, herkes elini taşın altına koyarsa, ne Melek hayati hata yapar, ne de diğer onun gibiler.

Aksi takdirde kaçınılmaz son Krematoryum sessizliği. Artık, herkes bir birine dargın, herkesin konuşması kırık, herkes kendi içerisinde yaşayan bir ölü.

İsmet Tanlı