Çoğumuzun medenileşme, modernleşme diye adlandırdığı yeni hayat tarzımız bir yandan konforumuzu arttırırken öte yandan bizi hızla yalnızlaşmaya doğru itiyor. Gün içerisinde maruz kaldığımız dijital çöplüklerin, teknolojik çatışmaların ve mecburi ekran mağduriyetinin sonucunda, ancak geceleri kafamızı yastığa koyduğumuz zaman anlayabiliyoruz onca insanın var olduğu bu evrende koca bir yalnızlıktan ibaret olduğumuzu. Sırtımızı yasladığımız o şaşalı sosyal hesaplardaki yüzlerce takipçi, gerçek manada dosta ihtiyacın olduğun anda buharlaşıveriyor, sonra bir bakıyorsun ki arkanda kimse kalmamış.Adı sanal ya,sanmışsın…
Bu pencereden baktığımızda geleceğin tehlikesini nükleer silahlarda, savaşlarda aramak manasız kalıyor. Gelecekte bizi bekleyen asıl tehlike küresel bencillik. E doğal olarak bunun sonucu da yalnızlık. Metaverse sonrası sanal dünyaya adım atacak insan için, evlenmek, çalışmak ve idealler için mücadele etmek bir hayli anlamsızlaşacak.
Dijitalleşmenin artık hayatımızın her anına, her yerde ve daima nüfuz ettiğini göz önüne alırsak, dijitalleşmenin artması ile insanların içine kapanıp yalnızlaşması arasındaki sebep-sonuç ilişkisini anlamak çok da zor olmasa gerek. Adına sosyal medya dediğimiz ortamların bireyi aslında hiç de sosyalleştirmediğini, yalnızca sanal bir iletişimden ibaret olduğunu anlamak için saatlerce, günlerce ya da aylarca bu mecralarda takılmaya gerek var mı. Hoş, iş işten geçtikten sonra ya gözlerinizi, ya ruhunuzu ya da kişiliğinizi teslim ediyorsunuz.
Her safhada olduğu gibi sosyal medya kullanımında da dünyada derece yaptık. İlk 10’un içerisindeyiz. Gidişatı değerlendirirsek, dijitalleşmenin artması ile mutluluk seviyemiz ters orantı, yani alarm veriyor. Çağın insanları ego ideali olarak haz peşinde koşmayı kendine alışkanlık edinmiş. Sonrasında bencillik, mutsuzluk ve en sonunda yalnızlık tavan yapıyor. Bildiğiniz Kaliforniya sendromu. Dijitalleşen sadece makineler değil sanırım artık bedenler…