Bugün 10 Nisan, baharın tam göbeği. Sabah uyandığımda perdeleri araladım, gökyüzü masmavi, sanki dün gece biri fırçayla boyamış gibi. Nisan’ın bu onuncu günü, adeta “Ben buradayım!” diye bağırıyor. Hava hafif serin ama güneş insanın içini ısıtıyor. Çayımı alıp balkona çıktım, karşı apartmanın bahçesindeki erik ağacı çiçek açmış, beyaz beyaz, pamuk gibi. Rüzgâr esince birkaç yaprak usulca süzülüyor, sanki gökten konfetiler yağıyor.
Dışarıda bir hareketlilik var bugün. Festival için insanlar hazırlanmış yürüyor, sokakta çocuklar koşturuyor, biri top peşinde, diğeri bisikletiyle tur atıyor. Nisan’ın onuncu günü, sanki herkese “Hadi, dışarı çık, hayatı yakala!” diyor. Yürüyüşe çıktım, parkta yeni biçilmiş çim kokusu burnuma çarptı. O koku var ya, çocukluğuma götürüyor beni; sanki yine sekiz yaşındayım, yalınayak koşuyorum. Toprak uyanmış, her yer yeşile dönmüş. Papatyalar başlarını uzatmış, “Bizi de gör!” der gibi.
Gökyüzünde birkaç bulut var, ama öyle nazlılar ki, yağmur yağdıracak gibi durmuyorlar. Belki akşamüstü bir iki damla düşer, o da Nisan’ın cilvesi işte. Damlalar düşerse şemsiyesiz çıkarım yine, yüzüme değsin isterim. 10 Nisan’da yağmur bile başka güzel, insanı sırılsıklam etmek yerine usulca okşuyor.
Bugün bir de martılar uçuşuyordu gökte, çığlık çığlığa. Sanki onlar da baharın bu onuncu gününü kutluyor. İnsanlar da keyifli, kahveler ellerinde, banklarda oturmuş sohbet ediyorlar. Nisan’ın onuncu günü, sanki herkesi bir araya topladı, “Bakın, hayat ne güzel,” dedi.
Ben de içimden dedim ki, iyi ki bugün 10 Nisan. İyi ki bahar var, iyi ki bu güzellikleri görüyorum. Eğer sen de bugün bir an durup etrafına bakarsan, Nisan’ın sana da göz kırptığını fark edersin. Belki bir çiçekte, belki bir kuş sesinde…
Nisan’ın Onuncu Günü
