“Ölümün Rengi Açık, Hayat Simsiyah.”

    Anayurtlarını unutuverdiler; atalarını, isimlerini, kimliklerini unutuverdiler; zaaflarının peşine takılıp inançlarını ve kalplerini ceplerine uygun yonttular. İhtirasları fırtına gibi zalim ve heybetliydi, tiksindim!

           Kan bürümüştü hırsları; açgözlülükleri tarihte eşi benzeri görülmemiş talan destanına dönüştü.

          Her gün biraz daha kaybettim umudumu…

          Canlı komedyalar yansıdı ekranlara, masum gibi lanse edildi en acımasız suçlular. Adi bir putperestlik kelepçelerinden kurtuldu. Erdemin basamakları kırıldı, ahlak kaybetti hafızasını. Kışlar kurudu, boğmaya başladı mevsimleri insanların göğü dolduran adalet nidaları, seller taradı kuzeyi; açlık, damarlardaki vicdanı erimiş demire çevirdi. Kaç kaplumbağa yandı söndürülmeyen imar planlarında…

          Mazlum olarak geldiler, en büyük zalim oldular…

          Ölen her ağaçla, her kelebekle, her kadınla, her çocukla ben de öldüm.

          Her gün biraz daha kaybettim insanlığımı…

          Aklın kırıldı aynaları, beyne kan gitmez oldu. Okunmaz oldu kitaplar, ölümsüzlük diyarı kütüphaneler boşaldı. Milyonlarca ölümsüz, kütüphanelerin tozlu raflarında atıl kaldı.

          Ölümsüzlerin kabridir kütüphaneler, kıymeti bilinmez oldu. Birkaç sayfaya sığdırılan koca ömürler tanınmaz oldu, iftira ve yalanlarla karalandı tarih büyükleri, atalarımız, Ata’mız… Kin ve nefrete kravat takılıp görselle altın tepside sunuldu. Oy benim canım ülkem, oy ülkemin aziz insanları oy… Neden bu kadar kaçıyorsunuz okumaktan? Oysa her medeniyet bir kitaba dayanır!

          Aşka ve kafaya gülümseyen yürekler felç oldu ihanet trafiklerinde. DNA testleri aldı başını gitti. Bağlandı ahlakın elleri masal yığınları ardında. Yalancının mumuna kablolar takıldı hiç sönmez oldu mumlar.

          Bir tek ölümün rengi açık kaldı, hayat simsiyah…

          Üstü açık kaldı ölümün!

          Her gün biraz daha yırtıldı pişmanlığımın göğü. Bu çağda nefes almanın nedameti bir is gibi yapıştı ellerime. Etimle, kemiğimle nefret ettim bu çağdan! Aldığım her nefes bir ölüm gibi düştü yüreğimin odalarına…

          Uğursuzlar gök kubbeden sildiler Tanrıyı.

          Yoksulluğun çorak topraklarında yetişecek olan fidanlarımız, geleceğimiz, gençlerimiz, çok üzgünüm, size bu dünyayı ben bırakmadım; ben bütün yağmurlarımı size taşıdım ama yetmedi. Şiirlerimde, hikâyelerimde, romanlarımda ben hep sizi yazdım, sizin için yazdım; yazdım ama sonbaharı, kışı yaşadım hep; sizin çekeceğiniz her sıkıntının, her acının, her yokluğun, yapacağınız her mücadelenin farkındayım ve bütün bunların sancısı sıcak bir kan gibi tutuştu ruhuma… döküldü yapraklarım. Cehalet o kadar güçlü ki eli kolu bağlı aklın, yaktılar mantığı.

           Ve her gün biraz daha kaybettim aklımı…