Bundan yaklaşık 3 ay önce turizm sektöründe görev yaparken 3 çocuklu turist bir aile vardı. Ben bara bardak dizmeye gittiğimde çocukları oyun oynuyordu bir tanesine ısrarla annesi; akıllı dur, kızarım, (beni göstererek) bak abi kızar vs. Cümleler kurarak çocuğu durdurmaya çalışıyor, çocuk ise oyununa devam edince bana seslenip çocuğa kızar mısınız diye bir istekte bulundu. İlk seslenişte tepki vermedim, ikinci seslenişte çocuğa dönerek göz kırpıp gülümsedim ve annesinin;
"Ben sana çocuğa kız diyorum, sen gülümsüyorsun. " tepkisi ile karşı karşıya kaldım. Çocuğa yine gülümsedim, yine göz kırptım ona sevgiyle bakınca gitti yerine oturdu. Ve o an orda şunu demiştim, ben burada geçiciyim benim esas mesleğim öğretmenlik, ben küçücük bir çocuğa kızamam dedim.
Buradaki esas sorun Türk aile toplumunda çocukları şiddet veya sert sözlerle baskılayarak çocuklarını durdurabileceklerine inanmaları. Bu da eğitimsizlikten kaynaklanıyor. Bahsettiğim eğitimsizlik okul eğitimi değil. Kültür eğitimi. Günümüz çocukları eğitimdeki yanlış, ezberci ve baskıcı politikadan ötürü hem kültüründen kopmakta hem de sorgulamadan kaçmakta…
Bir çocuk en iyi şekilde doğru bir kültür ve sanat eğitimi ile yetişir. Eğitici oyunlar, öğretici ve önermeli tiyatrolar, sinema, hepsi hayatımızda bir parça olarak zorunlu eğitimde aktif olmalıdır. Spor kültürünü ve ruhsal sorunları nasıl ki beden eğitimi ve rehberlik dersleri ile çözüyorsak bu durumu da kültür ve sanat dersi ile çözebiliriz.
Spor nasıl ki eğitimin içinde var ise sanat da eğitimin içinde aynı şekilde var olmalıdır. Ve bu sorun için resim ve müzik dersleri kesinlikle yeterli değildir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi: “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
O yüzden,
Bir savaşı kazanacaksanız, önce çocukları kazanacaksınız.
Unutmayın ağaç yaşken eğilir.