Sanatçı Ve Bilinmeyenliği

Sanatçı, âdeta, bilemediğimiz bir dünyadan, bir tesadüf sonucu, dünyamıza düşmüş bir zaman gezginidir. Kanaatimce dünyamızın ahvali onu çok şaşırtmıştır. Belki dünyamızı çok yoksul bulmuştur ya da çok zengin. Renkler gözünü kamaştırmıştır belki; Kör edecek kadar...

Toprağın tuzu yakıcı olmuştur. Bal bile kavurucudur; biberin karşıtı olarak, alternatif biberdir. Tüm zamanını yabancılığını ve şaşkınlığı gidermeye çalışmak olacaktır sanatçının o halde... Ona düşen, bu yabancılığını ortadan kaldırmak, şu dünyaya alışmaktır. İlkin dünyayı tanımalıdır. Ona seslenmeli, dost olmalıdır. Onun( kurdun- kuşun- börtü böceğin- toprağın- suyun, ateşin lügatini öğrenmeye gayret edebilmelidir.)

Ancak bu kolay bir iş midir? Ne denli bu dünya diliyle söz söyleyen biri olsa da, o geldiği bilinmezliğin sesleri ve sözleri araya karışmakta ve dünyalılarda bir şüphe uyandırmakta ve kendini ele vermektedir, daima.  Sırrını ele veremez; hep gizemli kalır, maske üstüne maske takar kişiliği üzerine...

Ama yılmayacaktır sanatçı. O bir yorum dehası, bir bilgi ve duygu fırtınasıdır. Belki de "dokunsalar ağlayacaktır; ama dokunmuyorlardır". Onu anlayacaklar ve ondan sonra da bu dünya, yerli yerine oturacaktır, Kanaatimce...