Schadenfreude

Hayatım boyunca çevremde, medya kaynaklarında, kendi hayatımda şahit olduğum bir çok problemin ve kavganın en büyük sebeplerinden biri olduğunu fark ettiğim şey: kibir.

Bu sahip olan kişiye ve çevresine zarar veren kötü duygu kısaca, kişinin kendisini başkalarından üstün görmesi ve bunu davranışlarına yansıtması olarak tanımlanabilir.

Kibir duygusunu anlayabilmemiz için öncelikle ona sahip olan, o duyguyu kucaklayan insanları incelememiz gerekir. Çünkü bir duygu kendi başına incelenemez. Her duygu insana ve o insanın çevresine verdiği tepkiler ile elle tutulur bir kıvama gelir.

Kibirli insanların belki de en göze çarpan özelliği herhangi bir konuyu en çok kendilerinin bildiğini düşünmeleridir. Öyle ki, hangi yaklaşıma sahip olursanız olun, tatlı dilinizle dahi kibir yılanını deliğinden çıkaramazsınız. Çünkü kibirli insan, kendini dışarıya kapatmış ve kendi kendine yetebildiğini düşünen insandır.

Kibirli insanlar, hiçbir noktada kendilerini sorgulama ihtiyacı hissetmezler çünkü zaten her şey hakkında en iyisini onlar bilir (!) Hükümdarların ve bazı aile üyelerinin şehir sokaklarını ve halkı gözlemlemek için kullandığı, genellikle 4 kişinin omuzlarında taşıdığı üstü örtülü bir oda biçiminde olan ve içinde oturulabilen ‘’tahtırevan’’ın içindelermiş gibi insana soğuk, kibirli ve yukarıdan bakan bir tutum sergilerler.

Kibirli insanlara, kibirli olduklarını söylemeniz onlarda bir aydınlanma tetiklenmesi de yaratmaz. Eğer böyle direkt ve yalın bir şekilde suçlarını yüzlerine söylerseniz büyük ihtimalle reddedilirsiniz ve karşı bir suçlamaya maruz kalırsınız. Çünkü bu insanlar kendilerinin mükemmel olduğunu düşünür ve iğneyi de çuvaldızı da size batırırlar.

Kibirli insanlar sizin iyi olmanızı, yükselmenizi ve kendinizi geliştirmenizi istemezler. Almancada Schadenfreude diye isimlendirilen ve ‘başkalarının kötü olmasından, zarar görmesinden mutluluk duymak’ olarak tanımlayabileceğimiz bu durumu gözlemleyebileceğimiz yegâne kişiler de bu insanlardır. Bu insanlar kötü bir şey yaşadığımızda veya bir konu hakkında mutsuz olduğumuzda bizi ilk arayan ve timsah gözyaşları ile teselli etmeye çalışanlardır. Ancak onların bu teselli edici tutumlarının ardında kibirleri sebebiyle oluşan bir mutluluk da vardır. Üzgün gibi görünseler de sizin kötü olmanız onlar için bir mutluluk kaynağıdır. Çünkü bu insanların kalplerindeki kibir duygusu, insanlar sırf kötü bir durumda diye onlara karşı bir üstünlük duygusu hissettirir.

Birçok din ve mitolojide de kibir duygusu hor görülür ve insanlara alçakgönüllü ve saygılı olmaları öğütlenir. Mesela Hindistan’da birçok insanın inandığı reenkarnasyona göre eğer bireyler sahip oldukları hayatları derin bir huşu ile kabullenir ve o hayatı en iyi şekilde yaşamak için çabalarlarsa öldükten sonra daha iyi bir hayata sahip olabilirler belki de ‘Moksha’ adı verilen ve tanrının da içinde bulunduğu ruhani ve saf boyuta geçiş yapabilirler.

Birçok insanın iyi bildiği şeytanın Hz. Âdem önünde diz çökmeyi reddederek kendisi ateşten yaratıldığı için kibirle Allah’a karşı koyması da İbrahimi dinlerde oldukça yaygın bir şekilde dile getirilen bir olaydır. Hz. Adem’in oğulları arasında geçen cinayet olayı da Eski Ahit, Tevrat ve Kuran’ı Kerim’deki Maide suresinde oldukça önemli bir yer bulmuştur. Kabil’in, tanrının Habil’in kurbanını kabul edip kendisininkini etmemesi üzerine kardeşini öldürmesi de kibrin dinlerde ne denli yasaklandığını ortaya koyan güzel bir örnektir.

Ayrıca Antik Yunan’da mitolojide ve trajedide oldukça geniş bir yer bulan, o dönemde Hubris olarak adlandırılan kibir; bireyin kendisini ve yeteneklerini abartarak tanrının iradesini hafife alması olarak tanımlanabilir. Ikarus , Prometheus ve Oidipus hikayeleri incelenebilir ancak yazımın daha fazla uzamaması için ben bu noktada detaylara girmeyeceğim.

Kibir kısaca ortaya çıktığı yerde can yakan ve insanoğlunun en büyük düşmanı olan bir beladır.

Kitap önerisi olarak bu konuyla alakalı Tolstoy’un Ateşi Kıvılcımken Söndürmeli kitabını öneriyor ve yine Rus yazarın bir sözü ile köşe yazımı noktalamak istiyorum: Kibir ve inat, bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sağlar sonra da 'sonunu' oluşturur