Gün içinde, gece yarısında, yaşamın tam da ortasında, bu sefer kimler sevdaları yarınlarda koy verecek. Çekincelerim var, korkularımla doldu yarınlar... Sevdalardan yara alanlar, sevdalardan yararlananlara had mi bildirecek! Belki ama çoğunlukla bu durum gerçekleşmeyecek. Yarınlarda birileri gülüp, yine birileri gözyaşı dökecek. Emek verip, uğruna birçok şeyi göze aldıklarımız, bizi umursanmaz bir noktaya sevk edecek.
Yeni bir yaralanılacak sevdaya kadar, çoğalacak yara alanlar. Daha eski yaraları iyileşmeden, bir yenisi açılacak. Sevdaya inananlar bunu hep yaşayacak. Saf sevgileri, temiz kalpleri yaralarla beslenip duracak. Ama yaralı olsa da, ara sıra kanasa da, vicdanlarının rahatlığında huzurla atacak.
Bu yürekler eskiden olduğu gibi bugünde vazgeçemezler sevdadan. Vazgeçemeyecekler ona olan inançlarından…
Öyle ya sevda bir inançtır. Varını yoğunu suskun kelimelerle önüne sermektir. Duygulu ama renksiz bakışların sırrıdır. İnançsız yaşamaksa bir kuru daldır. Sevda inanmaktır. Göz ardı edilen kusurların, hataların ve eksikliklerin normalleştirilmiş halidir. Sevdaya bu taraftan bakanlar gerçeği yaşarlar ve yara alırlar. Gerçek her şeye rağmen sevdadadır. Sevda ise gerçekte…
Duygulardan uzak dokunuşların büyüsüne kapılan hissiyat ise yalandır. Hatta bir yanı yalan, bir yanı dolandır. Hazzın erişmek için doruklarına bedenler, gerçekten ve samimiyetten uzak kalır. Yalanlar sarmal şekline bürünüp birbirine bile dolanır. Böyle bir dünyanın çarkında beyaz tenli esmerleşmiş yüreklere bir yerlerden sıçrayan leke bulaşır. Kırılan her bir kalbin lekesi, zamanın unutulmak istenen geçmişinde karanlık bir tablo yaratır. Nefes aldım sananlar, günüme gün kattım diyenler, zifiri karanlıkta kalınca ancak durumu anlayacaktır. Bu ise her şey için artık geç bir sonuç olacaktır.
Anlaşılan bu sonuç aslında bir sondur. Geri dönüşü mümkün olmayan yolun sonu tam da budur. Burada ne yapmışsan, ne yaşamışsan hepsi vardır. Yaraladıklarınla, kırdıklarınla hesaplaşmalarda buradadır. Ne kapısı, ne de çıkışı yoktur. Sonsuzluğun, gerçek aşkın ve sevdanın mekanıdır.
Uğruna dağlar delinen, imparatorluklar deviren, bazen aileden, eşten dosttan dahi vazgeçiren kavramın, insanlarda yaşattıkları ölçüde birçok tanımı vardır. Bazense tarif dahi edilemeyen anların toplamıdır. Bana göre;
Sevda; yüreğin sol yanının gecelere hapsolmasıdır. İnanmaktır… Gelecek, yarınlar, umutlar ve yüreğin vazgeçemediği yaralarıdır.
Bir başka tanımımda şöyle olabilir ve bu yukarıdaki tanımı bütünleyici kabul ederse patolojik bir sonuç meydana gelebilir. Sevda; çelişkili bir döngüdür kişiden kişiye değişkenlik gösteren. Bu döngü içerisinde; kim bilir kimler dikenlere boy verecek, güllerimize ise zehir. Kim bilir acı çekenler daha ne kadar aldığı yaralara alışkanlık göstererek..! Kim bilir…