Sonsuzluğa Karışmadan Önce

İçinde yaşadığımız kent cadde, sokaklar, binalar geçmişe doğru bakıp akıllı insanlara çok anlatır? Kendi yaşadığım hayatımdan bazı örnekler vermek istiyorum;

Adana nın ilk özel televizyonu olan ART de defalarca canlı yayın yaptığım dönemin efsane liderleri Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş artık yok,

Adana ya da mersin’e geldiklerinde Hürriyet Gazetesi için haberlerini hazırladığım, Cem Karaca, Barış Manço, Nurhan Damcıoğlu, Yıldırım Gürses, İlhan İrem artık

Görevi sırasında Süleyman Sırrı Prodan tarafından vurulan, bu olayı ilk defa benim teybime anlatan efsane Belediye Başkanı Eğe Bağatur artık yok…

Adana eski adliyesinin yakınından geçerken; dönemin en önemli süper avukatları Nizar Savaş, Hülâgu Balcılar, Anibal Akdamar artık yok…

Reşatbey mahallesinden geçerken baktığım binada 50 yıla müteâhhitlik döneminde binlerce apartman dairesi yapan ağabeyim Tahsin Kaçar artık yok…

Sular semtinde yürürken yaptığı devrimle Adana fotoğrafına imzasını atan, AFAD Adana Fotoğraf Amatörler Derneğimizi kuranlardan Mehmet Baltacı ağabey,

Derneğimizin ilk başkanı, değerli insan, Diş Tabibi Sina Coşkun ağabey yok,

Meryem Abdurrahim Gizer Ortaokulunun yerinde hem Vehbi Necip Savaşan Ortaokulum artık yok,

Hem de o dönemin efsane İngilizce Öğretmenim Nuran Yıldırım yok, Dursune hocam, Sırrı doğan, Orhan Demir öğretmenim artık yok…

Ortaokulu bitirip adana Erkek Lisesine kayıt için gittiğimde, “ASKERLİK YOKLAMANI YAPMASAN KAYIT EDEMEM” diyen,

Dönemin müdür yardımcısının emriyle kayıt olduğum, bu sahnedeki hayatımın akışını değiştiren Öztürk yılmazok hocam artık yok,

İnönü Parkında otobüs durağında beklerken baktığım Aydın İş Merkezinde Adana’mızın ilk radyosu olan ESER FM’ ve onun ilk sahibi Hakkı Tanış ağabey artık yok,

Yine İnönü Parkının kuzey bitişiğinde benim gazetecilik mesleğime başladığım Hürriyet Gazetesi’nin o eski binası yok,

Dönemin efsane gazetecileri Kenan Gedikoğlu, Hamit Deste, Abdullah Yakar artık yok,

Kurtuluş mahallesinde yürürken içimi burkan, Adana Erkek Lisesinin efsane resim öğretmeni,

Emekli olduktan sonra; PENTÜR isimli kendi resim atölyesini kurup, hem yeni tablolar yapan, hem de her gün 2-3 bazen daha çok kitabı dönüşümlü okuyan, beni filozoflarla tanıştıran, filozof dediğim ETHEM AYDIN yok,

Ceyhan’ın Yellibel köyümdeki ilkokuluma teftişe gelen müfettişin sorduğu “ANA BAŞTA TAÇ İMİŞ; özdeyişini, daha ikinci sınıfta olmama rağmen sadece ben açıkladığım için, en yüksek puanı alan;

Adana da karşılaştığım 50 metre uzaktan kollarını açarak bana sarılıp yıllar sonra teşekkür eden Mehmet Ali Aşıcı öğretmenim artık yok,

4-5 yaşlarımdayken kafamın büyüklüğüyle dalga geçen köyümüzün çeşmesindeki çocukları azarlayıp kovan;

“EVLADIM KAFASI BÜYÜK OLANLAR AKILLI OLUR, SEN İLERİDE BÜYÜK İŞLER YAPACAKSIN” diye hayatımın akışını belirleyen bilge insan Cebbar Türkkan amca artık yok,

Hayat isimli bu tiyatro sahnesine çıkmamın yani varlığımın yegâne temeli olan, canım babam, annem, ağabeylerim, ablalarım artık yok,

Daha binlerce anıyı, bu sahneye konup göçüp gitmesine tanıklık ettiğim insanları sayabilirim; ama artık yoklar…

Sonsuzluğa karışmadan önce iyi bilin ki; şu anda gördüğün, dokunduğunuz, yediğiniz, içtiğiniz, çok yakınınızda, ya da uzağınızdaki her şey bir gün sadece sizin için sonsuza kadar yok olacak…

Sonsuzluğa karışacağını bilen akıllı bir insan şöyle diyor;

-Gördüğüm her şeyi sanki ilk defa görüyormuşçasına merakla izliyorum,

-Baktığım sen insanı sanki son kez bakıyormuşçasına, ilgiyle, merakla sevgiyle, hürmetle, minnet duyarak izliyorum,

-Yediğim her yemeği, her lokmayı sanki son defa yiyorum gibi lezzetle tadına vararak, zevk alarak, tadını çıkartarak yiyorum,

Unutmamamız gereken şey ise bir süre sonra bizi sarıp sarmalayan,

Hayatımızın merkezini oluşturan, çok yakınımızdaki ve uzağımızdaki her şey sadece bizim için sonsuza kadar yok olacak,

Çünkü bizde sonsuza kadar yok olacağız…

Ne yapmak mı lazım?

Sadece bir kez sahip olduğumuz hayatımızı dolu dolu yaşamak için kendimizle her an yarışmalıyız,

Beden ve ruhumuzla daima barışık yaşamalı, daima olumlu düşünüp aynı şekilde yaşamaya yoğunlaşmalıyız,

Her koşulda kendimizi kayıtsız şartsız sınırsızca sevmeliyiz,

Sorunlarımız ne kadar büyük ve aşılamaz görülse de aralıksız bıkmadan mücadele etmeliyiz,

Her zaman iyilik düşünüp, sevgiyi hayatımızın merkezi yapmalıyız,

Gördüğümüz, her olayda, her insana kim olursa olsun hoşgörü felsefesiyle yaklaşmalıyız,

Kıskançlık, kin, nefret, dedikodudan uzak kalıp, neşemizi, olumlu enerjimizi çalanları hayatımızdan çıkarmalıyız,

Kadim ve çağın getirdiği her tür bilgiyi kullanıp hayatımızı güzel eserlerle süsleme çabasında olmalıyız,

Kendi iç limanlarımızı en huzurlu liman yapmalı, canımız sıkıldığında, moralimiz bozulduğunda oralara sığınıp kendimizi güncelleyip, formatlayıp, hayat sahnesindeki oyunumuza devam etmeliyiz…

Sonsuz kadar yok olmadan, bu sahnedeki rolümüzü bizden sonra buraya geleceklere örnek olacak şekilde, sürdürmeliyiz…

Son bir söz; “YARIN KONUŞURUZ, YARIN HALLEDERİZ DİYENLERİN HEPSİ ŞİMDİ YOK, YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR…”