İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ve beraberindeki Dışişleri Bakanı ve iki önemli yetkilinin düşen helikopterde hayatını kaybetmesi akıllarda suikast dahil pek çok soru işareti bıraktı. Yaptıkları yoğun telsiz ve telefon trafiğinden helikopterin sinyaline dair hiçbir ize ulaşamayan İranlı yetkililer, kendilerinde yeterli teknik donanıma sahip hava araçları olmayınca sonrasında Ankara ile temasa geçip kısıtlı görüşte alçak uçuş yapabilecek hava araçları istiyor.
Yaklaşık 7 saatlik bir taramanın ardından, İran kaynaklı şirketin verdiği koordinatların tam aksi yönünde, Akıncı İHA’mız, kaza yerinden görüntüleri canlı yayınladı. Sonuç itibariyle geç de olsa da Reisi’nin de içinde bulunduğu helikopterin enkazına ulaşıldı. Helikopterin düşme anından bulunulmasına kadar geçen süreçte geçen sinyal ve koordinat karmaşası bana ‘Muhsin Yazıcıoğlu ‘suikastını hatırlattı. Birbirine benzeyen iki olay ama Muhsin Yazıcıoğlu suikastında dikkat çeken bazı enteresan doneler de vardı. Mesela kazanın hemen ardından yanlış koordinatlar vererek arama kurtarma çalışmalarını yanlış yerde başlatmak.
Ayrıca helikopterin düştüğü yere ilk ulaşan ve daha sonra FETÖ operasyonu ile ele geçirilen ekibin, uçuş kayıtlarını gösteren cihazı (kara kutu) sökmesi de suikastın arkasında ne denli kirli ellerin olduğunu açıkça göstermişti.
İran’da bu kadar ağırlığı, imajı yüksek devlet adamlarını ELT sinyali dahi veremeyen bir helikopterle taşımak ve bütün bu yaşananları olası tesadüf bir kaza olarak değerlendirmek büyük yanlış olur.. İran’da süregelen bir iç savaş kurbanı olmaları zayıf ihtimal. Bu, İsrail-ABD ortak yapımı bir film de olabilir. Zayıf bir ihtimal de olsa, Cumhurbaşkanı Reisi’nin İran’daki iç savaşın sonucu olarak şüpheli bir helikopter kazasında ortadan kaldırılması mümkün. Hatta komplo teorisinin bir ucu İran’a, diğer ucu İsrail ve ABD’ye de bağlanabilir, çünkü İran, komplo teorilerine çok açık bir toplum. Filme alsanız izlenme rekoru kırar bu komplolar.