Alparslan, “Su; yerine başka bir şeyin konulamadığı, tüm canlılar için temel yaşam kaynağıdır. Yaşam için gerekli her hücre, doku, organ ve sistem suya ihtiyaç duyar. Bunun yanı sıra, insan sağlığı için gerekli olan kalsiyum, magnezyum gibi mineraller de su ile alınır. Yeryüzünde 1 milyar 338 milyon km3 hacminde su olduğu hesaplanmaktadır. %96,5’i okyanuslar ve denizlerde, insanların sağlıklı ve ekonomik bir biçimde kullanamayacağı tuzlu su şeklindedir. Buzullar 24 milyon km3 ve tuzlu yeraltı suları 12 milyon 870 bin km3 ile diğer su kaynaklarıdır. İnsanların evde, tarımsal ve sanayi üretiminde güvenle tüketecekleri su kaynakları dünyadaki toplam su kaynaklarının ancak %2,5 gibi küçük bir kısmıdır.” dedi.
İÇME SUYUNA ULAŞAMIYORLAR
Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı, kaynakların kirlenmesi ve nüfus artışı ile birlikte yıldan yıla azalış gösterdiğini anlatan Alparslan, “Bu miktar 2000 yılında 1.652 m³ iken, % 19 azalışla 2021 yılında 1.342 m3 olmuştur. 2040 yılı tahminlerine göre 1120 m3 ile “su baskısı yaşayan ülkeler” arasında yer alacağı öngörülmektedir. Su yaşamın kaynağı olmasına rağmen, 1,2 milyar insan güvenilir içme suyuna ulaşamıyor. 2050 yılına kadar 350 milyon insanın şiddetli kuraklık nedeniyle su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı öngörülüyor. Su kaynaklarımız ev, sanayi ve maden atıklarının arıtılmaması, tarımda kontrolsüz pestisit ve hatalı gübre kullanımı, tarım arazilerinin azalması, sanayi işletmelerinin çevreyi ve suyu koruma konusunda duyarsız olmaları gibi pek çok etken sonucunda hızla kirlenmektedir. Bu durumdan gelişmekte ve az gelişmiş ülke nüfusları olumsuz etkilenmekte ve zarar görmektedir. Artan dünya nüfusu ve iklim değişikliğinin son yıllarda iklim krizine dönüşmesi de, su kaynaklarımızın korunmasının önemini artırmaktadır. “ ifadesini kullandı.