Kültür-Sanat

Tarihe Işık Tutacak Buluş: Yeryüzü Mühürleri

Adanalı Bilim İnsanı Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren, ufak bir rastlantı sonucunda insanlık tarihinde çığır açacak, Dünya'da ve Türkiye'de yeni bir teknik, yönteme dair buluşa imza attı.

Yapmış olduğu araştırmalar sonrasında antik dönem medeniyetlerinin, tapu kayıtlarının bugün görünen kadastral sistemde belli resimler çizerek ve her yıl farklı resimler çizerek sakladığını fark eden Doç. Dr. Şirin Gülce Eren, Yerleşmeler tarihi, tarih ve Arkeoloji bilimlerince yürütülen çalışmalara ışık tutacak bir keşif gerçekleştirdi.

RASTLANTI SONUCUNDA KEŞİF

Antik dönem medeniyetlerinin tapu kayıtlarını gün yüzüne çıkaran Doç. Dr. Eren, “Yeryüzü mühürleri; bugün için bilinen bir gerçeklik değildir. Yeryüzü mühürleri kısaca; Antik Dönem medeniyetleri ve öncesi topluluklarca kadastral parseller oluşturmak ve arazinin fiziki yapısını (mekânsal referans ve verileri) şekillendirmek suretiyle, piktografi yöntemiyle arazide resmettikleri yerleşme, tapu ve tarih kayıtlarıdır. Antik dönem medeniyetleri tapu kayıtlarını bugün gördüğümüz kadastral sistemde belli resimler çizerek ve onları katman katman çizerek; yani bir yıl mesela bir resim çiziyor, başka yıl başka bir resim çiziyor, o şekilde tutmuşlar. Bir şekilde saklamışlar. Bu bugüne kadar bilinen bir şey değildi. Şehir planlama, arkeoloji ve tarih bilimleri bunu bilmiyordu. Ben de bir rastlantı sonucunda keşfettim. Başka bir arazi düzenini ararken fark ettim.” dedi.

BİRÇOK MEDENİYETTEN İPUÇLARI VAR

Doç. Dr. Eren, “Bunun yöntemini ortaya çıkarttım ve hangi medeniyet yaptı diye baktım. Aslında birçok medeniyet bu yöntemi kullanmış; şu anda mesela kadastral sisteme bakıyorsunuz ya da araziye bakıyorsunuz; herhangi bir şekil görmüyorsunuz. Bu şekilleri üst üste katmanlar şeklinde ve arazide küçük oynamalar ya da parselleri oluşturarak yaptıklarında yöntemi uyguladığınız zaman özel bir çalışmayla görünür oluyor. Bir taraftan da o yerleşmenin ve bölgenin tarihi çıkıyor. Hangi medeniyet o coğrafyaya gelmiş, ne kadar süre kalmış hatta bazı medeniyet ne yaşadıysa onu çizmiş. Mesela bir krala suikast yapıldıysa onu çizmiş veya beşik kertmesini ya da bir prensesi çizmiş. Şu anda baktığınız zaman hiçbir şey anlamıyorsunuz, yöntemi uygulamanız gerekmekte” diye konuştu.

KİMSE SORGULAMAMIŞ

Medeniyetlerin nerede ve nasıl var olduklarını söyleyebilecek bir yöntemin keşfedildiğini belirten Doç. Dr. Eren, “Medeniyetler, bunu neden gizli tutmuş onu bilmiyorum. Bunlar ileri araştırmalarda yorumlanabilecek konular. Kimse ‘Antik dönemde tapu kayıtları nasıldı?’ diye sorgulamamış. Sorgulasalar da bunun üzerinden sorgulanacağı akıllarına gelmemiş olabilir. Arazide yapılan uygulama görünmediği için bugüne kadar kimse bunu fark edememiş. Geçmiş medeniyetler saldırıya uğradıklarından, yok edildiklerinden veya sürüldüklerinden ya da ondan sonra gelen medeniyet bunu uygulama gereği görmediğinden bir şekilde de saklı kalmış olabilir; yani kabaca geçmiş dönemin hem kadastral düzendeki tapu kayıtları hem de yerleşmelerin nereden başladığı ne tarafa doğru geliştiği, idari sınırları, o yerleşmeye hakim medeniyetleri bulabildiğimiz gibi bugün üzerinde tartışmalı olan Truva gibi yerleşmelerin de aslında nerede olduklarını söyleyebilecek bir yöntemdir bu” ifadelerini kullandı.

PATENT BAŞVURULARI SÜRÜYOR

Yeryüzü Mühürlerini belirlemeye (okumaya) dair “Atlas Formatındaki Yeryüzü Mühürleri Katman Kataloğunun Üretiminde Kullanılan Çıktı Hazırlama Yöntemi” nin ulusal patenti, 21.07.2022 tarihinde alındı ve 21.02.2023 tarihinde patentin “kesinleşme kararı” yayınlandı. Japonya’ya uluslararası patent başvurusu, 11.11.2020 tarihinde yapıldı ve 14.06.2024 tarihinde Japonya’dan patent tescili alındı. Japonya’da, yöntemin bilgisayar programları veya metaverse kullanılarak yapılan versiyonu tescil edildi.

“JAPONYA’DAN PATENT ALMAK ÖNEMLİYDİ”

Ulusal Patent tescili sonrasında ilk olarak Japonya’dan patent tescili almanın önemine değinen Doç. Dr. Eren, “Patent tescili için birkaç ülkeye başvuru yapıldı, patent çalışmaları devam ediyor.  Ulusal patent tescili sonrasında Japonya’dan patent tescili almak oldukça önemli. Japonya’nın, belirtilen disiplin alanlarında teknik seviyesi yüksek bir ülke olması nedeniyle önemli. Ayrıca Japonya, ülkemizde çeşitli tarihi ve arkeolojik çalışmalarda bulunmakta ve önemli düzeyde katkı sağlamaktadır. Japonya’da eski arazi düzeni fazla kalmamasından dolayı yeryüzü mühürleri az sayıda olmasına rağmen, buluşu teknik, yaratıcılık ve kültürel açıdan anlayacak ve çalışmak isteyecek ülkelerden biri olduğundan dolayı bu ülke başvuru için tercih edildi” şeklinde konuştu.

DOÇ. DR. ŞİRİN GÜLCEN EREN KİMDİR?

Süleyman Demirel Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nde 2017 yılından bu yana görev yapmaktadır. Bölge Planlama Anabilim Dalı Başkanıdır. Adana Anadolu Lisesi mezunudur. ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden şehir plancısı olarak 1991 yılında mezun oldu. Doktora tezi, 2008 Serhat Özyar Genç Bilim İnsanı Ödülü’ne layık görülmüştür. 1994 yılından 2017 yılına kadar mülga Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda çalışmıştır. Doğu Marmara Depremlerinin genel koordinasyonunu yürütmüştür. ODTÜ'de (1992-1994) araştırma görevlisi ve Gazi Üniversitesi'nde (2016-2017) yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. Mahkeme bilirkişisi, eğitimci ve tanınmış hakem. Araştırma ve öğretim alanları arasında temel tasarım, kentsel tasarım, sürdürülebilirlik, geleceğin kentleri, antik arazi kadastrosu, Geostamps®, tarihi coğrafya ve antik mekânsal ağlar bulunmaktadır. Devlet görevi nedeniyle uluslararası meslek kuruluşları, hizmet ticareti ve DTÖ müzakereleri, afet sonrası faaliyetler konusunda da uzmandır. Birçok ödülü ve çeşitli yayınları vardır. Teknik ve Politeknik Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Derneği (TP.RDiA) Başkanı, Ankara Zeytindalı Kadın, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi Yönetim Kurulu üyesi ve Altınoluk Antik Antandros Kentini Kurtarma, Koruma ve Yaşatma Derneği üyesidir.

Tanrıçanın Tören Sahnesini yorumlayan Doç. Dr. Şirin Gülcen Eren şu ifadeleri kullandı;

“Tanrıçanın tören sahnesi dediğimiz görsel, muhtemelen bir Sümer Mitolojisi. Dönemleme veya tanımlama yapmak çok istemiyorum. Sümerler değil, başkaları tarafından; Akadlar, Asurlar ya da Urartular tarafından yapılmış olabilir. Orada bir katman görünüyor. O katmada, Tanrıça oturuyor; arkasında kutsal geyiği var; kutsal geyiğin ağzından bir alev çıkarıyor. Şapkası Sümer şapkası, yüzünde peçe var. Tanrıçanın elinde sazı ki Türk sazı tara benziyor, aynası var. Onu ziyarete gelen iş adamı ve subaylar, atın üzerinde bir sürü hediye getirmiş, aynasında bunların yansıması var. Tanrıçanın çevresinde veya ayağının etrafında hayvanları görebilirsiniz, buna ejderha da dâhil. Ejderhanın arkasında ise, tanrı Hitit dönemi tanrısı Şaruma ve yanında ışık asası elinde kral Tutalya duruyor. Bu görselleri çıplak gözle ya da yöntem uygulamadan görmek ise, mümkün değil”

Her medeniyetin aynı görseli oluşturmadığını belirten Doç Dr. Eren, “Atı Bucephalus Büyük İskender için değerli bir at. Bu desende Büyük İskender’in Perslerle olan savaşı anlatılmakta. Kanatlı Pers Aslanı persleri simgeliyor” dedi.

Doç Dr. Şirin Gülcen Eren, “Efsanevi Frigya Kralı Midas motifinden Midas’ın fethettiği bölgeye kendi resmini çizdiğini anlıyoruz” diye konuştu.