Tek İsteğimiz Anlaşılmak

Çocukları en sevdiğiniz renge boyayamazsınız. Bugün sizlere doğru bildiğimiz bir yanlıştan bahsetmek istiyorum. Çoğumuz çocuklarımız kolejlerde okusun, eğitim görürken okullarında son seviye teknoloji kullanılsın isteriz. Ve bu uğurda tonlarca para harcarız. Ve çoğu kez hüsranla biten sonuçlarla karşılaşırız. Mutsuz çocuklar da cabası tabi. Ben okuduğum bir yazıdan bu konuyla ilgili birtakım şeylerden bahsetmek istiyorum. Okuduğum yazıya göre Silikon Vadisi devlerinin; E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve HewlettPackard gibi teknoloji şirketlerinin sahiplerinin çocuklarını okuttuğu “Waldorf School of the Peninsula” adında bir okul varmış. Bu okulda tamamen çocuğun tüm becerilerini ortaya koyacak eski malzemeler kullanılıyormuş. Ayrıca örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamurla aktivitelerin yapıldığı ve tamamen çocuğun el becerilerini geliştiren birçok ders varmış. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikâye anlatımının da olduğu bir okulmuş bu okul. Okulu ilginç kılan ve zenginlerin rağbet etmesine sebep olan tek bir özelliği varmış. Oda; “eski usul eğitim” yani bu okulda bilgisayar, laptop, ya da tablet gibi hiçbir teknolojik alet bulunmuyor, akıllı tahtalar yerine eski kara tahtalar, tebeşirler, kâğıt, kelem gibi malzemeler kullanılıyormuş. Kısacası bu okuldaki bir çocuk yemek yapmaktan tutun, dikiş dikmek, bahçede çalışmak, heykel yapmaya kadar birçok konuda eğitiliyormuş. Dolayısıyla da bu eski usul eğitim çocuğun el becerisinden zekâ gelişimine kadar her şekilde katkı sağlıyor. 
*****
Tam da bu noktada dünyanın en akıllı telefonlarını, bilgisayarlarını üreten adamların, kendi çocuklarını teknolojiden uzak tutmalarının sebebini sormak istiyorum? Tabii ki bu baş döndüren teknolojinin çocuklarında zekâ tembelliğine yol açmamasını istemeleri. Bildiğiniz gibi teknolojiyle iç içe olan çocukların radyasyona maruz kalmalarının yanı sıra, yataktayken de sürekli ellerinde telefon, tablet olması nedeniyle hareketlerinin kısıtlanması ve obeziteye yatkın olmaları da söz konusu. Ayrıca sinirli, saldırgan bir ruh hali içinde olmaları da birçok araştırmada kanıtlanmış bir durum. Bütün bunlara rağmen birçok aile, çocuklarına daha iyi bir eğitim sağlamak için bu tuzağa düşüyor ve çocuklarını kolejlere, son seviye teknolojinin kullanıldığı okullara gönderiyorlar. Fakat burada çocuklar hem zekâ tembelliği gibi bir durumla karşı karşıya kalıyor. Hem de gerçekten bir şeylerin bilincinde olan çocuklar ailem buraya o kadar para verdi deyip o paranın hakkını vermek için kendilerini olduğundan fazla strese sokuyorlar. Tabi bu sorumluluğu en başından aileler yüklüyor çocuklarına. Oysa çocukları yarış atı gibi yetiştirmekten ziyade onların yeteneği olduğu konuları keşfetmesini sağlamak, o doğrultuda onları yönlendirmek, her şeyden önce hayallerini dinlemek daha kıymetli.
*****
Bu çocuğunuzu anlamanın ilk adımı aslında. Onları dinlemek. Önümüzde sınava girecek öğrenciler var. Peki sürekli karşılarına çıkan ne? Sınava son ay kala şu denemeyi çözün, şunu yapın bunu yapın. Öğrenciler artık tek düze bir hayata ayarlanmış durumda. Kimilerinin yetenekleri bu hengamede buharlaşıp uçuyor, kiminin ki köreliyor. Kimi sırf babası annesi, yakınları öğretmen ol, doktor ol, avukat ol dedikleri için kendi hayallerini varsa yeteneklerini bu resim çizmek olur, yemek yapmak olur…Bunları daha topraktan çıkıp da filizlenmesine izin vermeden içlerinden söküp atıyorlar. Bu yüzden ailelerin bakış açısını değiştirebilme umuduyla Khaled Hosseini’nin “Uçurtma Avcısı” kitabından alıntı yapmak istiyorum. “Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renge boyayamazsın.” Bu o kadar açıklayıcı bir cümle ki. Bırakın çocuklar kendi sevdikleri renge boyasınlar hayatlarını. Bu toplumun öğretmene, doktora, avukata ihtiyacı olduğu kadar resim yapana da ihtiyacı var, şiir yazana da okuyana da terziye de. Alın terinin aktığı her meslek kutsal. Siz sadece çocuklarınızı anlamaya çalışın. Çünkü tek isteğimiz anlaşılmak. Başka bir şey değil…