Kışın en güzel hali, yağmurun sabahın erken saatlerinde, şehirdeki her şeyi sessizce yıkayıp temizlediği zamanlardır. Soğuk havanın, yerini ıslak bir serinliğe bıraktığı, gri bulutların her yere hâkim olduğu o günler… Havanın kararmasına birkaç saat kaldığını bilerek, pencereden dışarı bakmak bile insana farklı bir huzur verir. Yağmurlu bir kış günü, yalnızca doğanın değil, insanın iç dünyasının da bir tür arınma sürecine girdiği zamandır.
Yağmur, adeta bir nehir gibi akar, her damlası bir anı, bir düşünceyi biriktirir. Çamurlu sokaklarda, elleri ceplerinde ve kafalarında kaybolan insanlar, çoğunlukla farkında bile değildirler aslında ne büyük bir hızla geçen zamanı. Kış, insanın içindeki durağanlığı yansıtırken, yağmur bu durağanlığın içinde bir şekilde hareket yaratır. Havanın soğukluğu, kalbinizin derinliklerine işler, ama yağmurla birleşen bu soğuk, insanı yalnızca fiziken değil, ruhsal olarak da sarmalar. Bir yandan dışarıdaki dünyaya bakarken, bir yandan da içsel dünyamızda kayboluruz.
Yağmurun sesi de bir başka güzeldir. Hızlı ve ardı ardına düşen damlalar, sanki bir tür meditasyon gibi zihinleri dinginleştirir. Çoğu zaman insanlar bu sesi, bir fon müziği olarak duyarlar, ama içsel bir huzur arayışı içinde olanlar için yağmur, huzurun ta kendisidir. Çatılara vuran damlalar, göletlere düşen sular, her biri başka bir melodi oluşturur. Bazen, bu sesler insanın kaybolmuş anılarını yeniden hatırlatır. Yağmur, zamanla geçer, ama geriye bıraktığı o hüzünlü melodi, kalbin en derin köşesinde yankı bulur.
Yağmurlu bir kış günü, aynı zamanda bir çeşit bekleyiştir. Bir yerlerde sıcak bir yuva, içi insan sıcaklığı ile dolu bir ev, sizi bekler. O evde, belki de bir fincan sıcak çay, belki de bir kitap sayfası sizi kucaklar. Yağmurun sesi, evin içinde sizi daha da sıcak hissettirir. Her şey dışarıda olurken, içerisi sanki daha güzel, daha anlamlı hale gelir. Soğuk dışarıda, ama içeriye adım attığınız anda bir huzur, bir güven sarar dört bir yanınızı.
Bununla birlikte, yağmurun getirdiği o romantizm, bazı zamanlarda bir melankolinin de kapılarını aralar. Yağmurlu bir kış günü, dışarıda başkaları yürürken, siz de bir şekilde yalnız kalmak istersiniz. Belki de kışın kararmaya başlayan günleri sevdiğiniz için. O an, sanki dünyanın tamamı sadece size aitmiş gibi gelir. Birbirinden uzaklaşmış ruhlar arasında, yağmurun ortak paydasında bir buluşma noktasına varırsınız. O nokta belki de yalnızlık, belki de bir özlemdir. Ama bu özlem, ne kadar acı olsa da bir o kadar tatlıdır.
İnsan, yağmurlu bir kış günü bir yolculuğa çıkarken, nereye gittiğini bilmeden hareket eder. Sadece adımlarını atar, bir yere varmak zorunda değildir. Dışarıda yağmurun şiddeti arttıkça, adımlar da hızlanır, ama bu hızda bir anlam yoktur. Yağmur, insanı öyle bir hale getirir ki, ne yapmak gerektiğini unutursunuz. Kış, bir durgunluk mevsimidir; ama o durgunluk, bir günün sonunda yerini taze bir başlangıca bırakacaktır.
Ve işte, yağmurlu bir kış günü bittiğinde, dışarısı sessizleşir. Yağmur biter, ama ardında bir huzur bırakır. Her şey soğuk, ıslak ve kirli olabilir, ama bir yudum sıcak çay içmek, her şeyin yerli yerine oturmasını sağlar. Kışın getirdiği bu yağmurlu günler, yalnızca doğanın değil, insanın da yeniden doğuşunun zamanıdır.