Cillop gibi bir şehrimiz olsun diye gandırıkçılara, gıytırıklara, soykalara barnak gösterip, garşı durup, onları malamat edecek, bu kent için çırpınan cıncık gibi, pambık gibi insanların ise gadasını alacak yazılarla her pazartesi ve perşembe bu köşede olacağım nasipse.

Türkiye’nin bir numaralı ilinin en önemli basın yayın organlarından birisi olan Çukurova Metropol Gazetesi’nde çok uzun sürmesini yürekten arzu ettiğim bu yolun ilk adımını bu yazı ile atıyorum.

Bu vesile ile hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

Herkesin malumudur ki; "Bir varmışla bir yokmuş" arasında yaşanır bu kısa hayat. Göz açıp kapayana kadar olur biter her şey. Ne yaparsan son düdük çalan kadar yaparsın. Sonrasında yaptıklarının/yapmak istediklerinin karşılaşmanın sonucuna bir etkisi yoktur.

Burada yazmaya başlamam da o düdük çalınmadan önce skoru lehim(iz)e çevirebilme çabasından başka bir şey değil.

Bu anlamda kendimi ifade etmeye başladığım andan beri şunu bilir, şunu söylerim; O'nun adı anılmadan başlanan her iş yarım kalır, kadük olur ve makes bulmaz.

Sözümüzün gücü olsun diye O'nun adıyla başlarken bu yola devam etmemde büyük desteğini gördüğüm güzel insanlara özellikle de Tanır Emre Üzelgeçici’ye teşekkür ediyorum.

Bugüne kadar yazdığım köşelerde yapmaya çalıştığım en iyi şey; Adana’yı önceleyerek, bu kentin sorunlarını öne çıkarmaktan ziyade sorunların çözüm yollarına yönelik fikir yürütmek oldu.

Her daim ifade ettiğim bir şey var; Ben, taraflı yazarım. Bugüne kadar hep taraf oldum. Zira tarafsızlık denilen şeyin koca bir balon olduğunu çok iyi bilenlerdenim.

Hakkı tutup kaldıran insanlar için bulunduğun taraftan daha önemlisi adaletli olabilmek, objektif kalabilmektir.

Şu an yazısını okuduğunuz bu fakir kendini bildi bileli basın yayın sektörünün içerisinde yer aldı. Büyülü bir müzik kutusu olan radyo ile başladı medya serüvenim. İnternet siteleri, dergiler, televizyonlar ve gazeteler derken medyanın her alanında emek verdim, ter döktüm.

Yeri geldi sokakta hemşerilerimize mikrofon uzattım yeri geldi canlı yayınlarda Başbakanlık yapmış insanlarla programlara imza attım. Bugüne kadar ne yaptıysam da O’nun rızasını kazanmak için yaptım. Yazı serüvenime bu duygu ile devam ediyorum/edeceğim.

İnanıyorum ki bu kent hak ettiği değeri bir gün görecek. Yeniden o şaşalı günlerine dönecek ve yine ülkenin lokomotifi olacak. Bunu hep birlikte başaracağız. Başarmak zorundayız.

Bir giriş yazısında siyasete girip birilerine ince mesajlar verme niyetinde değilim ama bu kente ihanet ettiğini düşündüğüm kim varsa daha önce olduğu gibi yine açık bir şekilde karşısında durmaya devam edeceğimi bu vesile ile bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Birçok kurumda yöneticilik yaptım ama asla salon gazeteciliği yapmadım. Hep saha muhabirliği yaptım. Akdeniz’in incisi, ülkemizin birincisi bu kente borcumuz var. Kendimiz için olduğu kadar geleceğimiz için, çocuklarımız için bu borcu ödemek zorundayız.

Tarihi milattan önce 3 binli yıllara dayanan, birçok krallığa, medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan, bugüne dek sayısız şair, bilim adamı ve sanatçı yetiştirerek zaman içinde zengin bir kültür birikimi meydana getirmiş, nice unutulmaz değerleri bağrından çıkaran bu kutlu topraklara, bir inci gerdanlık gibi Seyhan’ı, Ceyhan’ı boyunda taşıyan bu kadim kente borcumuzu ödeme zamanı çoktan geldi de geçiyor.

Sözü tamamlarken, Adana’nın güzel insanlarına en samimi duygularımla bir kez daha selamlarımı gönderiyorum.

Merhaba güzel insanlar. Selam olsun hepinize…