'Bazen, ne kadar seversen, istersen o kadar olmaz dersin halbuki olmaz olur mu seversin kavuşamazsın dillere destan aşk çıkar ortaya. Olmaz dediğin anda başlar belki hayatının diğer yarısı" Geçen sene bir Muğla gezisinde sanat tarihi okuyup şimdi de bir otel işleten ablamızla bir sohbetimizde geçti bu cümleler. Dünyalar güzeli kızının ismini Defne koymuş. 'Ay ne güzel ismin varmış senin' diye şirinlik yaparken annesi, "isminin hikayesi de çok güzeldir" diye Defne'nin hikayesini anlattı bana. Bana çok dokunmuştu bu hikaye...
Baş karakterimiz; Zeus’un oğlu, Artemis’in kardeşi, güneşin, ışığın, şiirin, müziğin, okun, kehanetin tanrısı Apollon...
Daphne ise Nehir Tanrısı Peneus'un güzeller güzeli kızı su perisidir. Defne hayatı boyunca evlenmemeye kararlıdır ve evlenme taleplerini kabul etmez...
Günlerden bir gün Apollon dört tanrısal atın çektiği arabasıyla gökyüzünü gezerken kendisi gibi bir okçu olan aşk tanrısı Eros ile karşılaşır. Yakın zamanda bir ejderha öldürmüş ve zaferinden dolayı kibirlenen Apollon, Eros’a seslenir: "Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur" der.
Apollon’un bu küçümseyici tavrına çok sinirlenen Eros, "Ey Güneşin, müziğin, okun tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin okların her şeyi vurur mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun" diye karşılık verir.
Sözlerini bitirir bitirmez oradan ayrılan Eros, zamanı geldiği zaman Apollon'a ders vermeye yemin eder. Apollon günlerden bir gün lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş, kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış.
Apollon, Daphne'yi izlerken Apollon'a yeri geldiği zaman ders vermeye yemin etmiş olan Eros ise her ikisini izlemeye koyulmuş. Vaktin geldiğini düşünen Eros,biri altından bir diğeri de kurşundan olan iki ok hazırlamış. Altın oku Apollan’a fırlatıp, onu tam kalbinden vurarak Daphne’ye aşık olmasını sağlamış. Kurşundan olan ok ise Daphne'nin kalbine saplandığında Apollon'dan ölesiye nefret eden bir periye dönüştürmüştür.
Apollon,her gün güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip Daphne’yi gizli gizli izliyormuş. Apollon'u artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı, ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin ediyormuş. Her gün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş.
Apollon, "Ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollon’um. Niye çekiniyorum ki? Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım" diye cesaretini toplamış.
Kendine cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Daphne'nin peşinden koşan Apollo, "Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun?" ona aşkını haykırmış.
Durmaya hiç niyeti olmayan, tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkan Daphne, ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.
Çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam eden Apollon, "Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör oldu, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!" diye Daphne'nin peşinden koşmaya devam etmiş.
Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve nehir tanrısı babasından yalvararak yardım istemiş.(Bir rivayete göre de koşacak gücü kalmadığında ise yere yıkılır ve Toprak Ana'ya yalvarmaya başlar, Toprak ana Daphne'yi ağaca dönüştürür.) Daphne'nin yalvarışını duyan babası, kızına yardım etmiş. Kızın vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, bedeni kabuk bağlamış, saçları da yapraklara dönüşmüş. Kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş.
Gördükleri karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Apollon, “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma" demiş.
Bu içten sözler Daphene’nin Apollon karşısında saygıyla eğilmesini sağlamış. Bu öykünün geçtiği yer bugünkü Harbiye. Apallon ağacın yapraklarından başına bir taç yapar. O zamandan beri de şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilirmiş.