Dağ deviren kadim kalbin üryan ruhu pirelendiği an, bil ki fokur fokur kaynar cüssesiz iyimserlik. Çiçek açmayan huzur tokatlar kendini. Tebessümün Arnavut kaldırımlı sokaklarını parsel parsel adımlarken çocukluğun pamuk şekeri, sismik dalgalar haritasında boşluk yakalar.

Asırlar öncesinden fikirlere bulaşan kırılgan yalnızlığın son perdesi kapanmak üzeredir ki yeniden doğsun hayat! Tut ellerini meraklı doğanın!

Eklem ağrıların yüz yıllardır sağır olan duygularının harekete geçmesiyle başlamıştır. Seni tanıyan tanır, mağaralara alegorik öğe tasvirleri ile süslenen en azılı şiirler bile tanır. Kurtlar, kuşlar tanır, Toros Dağlarındaki alageyikler, dağ keçileri, kekik kokuları, kuru yaban kirazları, Yörük kızları tanır.

Nedamet faydasız, gelmekte olan gelir başa, bakmaz yaşa başa. Düş tüylerinin kargalarından, sam yeli sabahtan önce sürtünmez tenine.

Bir vampir duyuşuyla zombi istilası gibi karışır her akbaba, alın terine. Yaradılışında vardır puştluk. Akrep vazgeçmez, vazgeçemez akrepliğinden, kuyruğunda zehirli iğne. Replik ve akrep aynı kumarın dişlileridir düzenin, maça kızı, kupa papazı.

Yeni bir gölge hiç uyanmayan bir Pazar sabahının şarkılarında yudumlar merhameti. Doğum vakti gelmiştir hürriyetin. Meşru kuyuların karanlıklarından kayıtlı bahar kokusu düşer gözlere.

Gecenin üzerinde aşk kokusu taşıyan çiçekli bir elbise vardır. İnanamaz kimse özlem kumsallarının on milyon yıl öncesinden günümüze sıçramasına. Uyanır umudun heykeli. An gelir Atilla İlhan ölür!

Beysbol sopası tutan beyaz bulutlar yaslanır ulu dağların doruklarına, eteklerinde mor sümbüller oynaşır rüzgârın saçlarında. Ormanın gözleri her şeyi görür, her sesi duyar kulakları. Nehir on binlerce nefes alır, on milyonlarca nefes verir ağaçlar.

Harman kaldırılır, cec edilir tek boynuzlu atkuyruklarıyla, yeni bir efsane uyanır. Kahramanlar şarkılarda ve efsanelerde yaşar.

Sen! Ey ay yüzlü kehanet, yürü hadi özgürlüğün el yazması nüshasına. Hasretin de kırılsın beli artık!

Masum çocukların yüzlerinde kalp atışlarının doğar güneşi, onlar da gülsünler biraz. Kısır döngü içinde hırsızların çaldıkları sorularla şahikaya uzananlar yanar bir gün elbet. Çünkü ateş yakar, hırsız mundar!

Hak ve adalet bulmalı yerini, yatağını bulmayan su sel olur düşer şehre, rayını bulmayan tren ölüm kusar güpegündüz. Yorulmuşsa eğer evren, can ister!

Hadi koş, kadim kalbin üryan ruhu, koş koşabildiğince. Yetiş Hızır gibi, dua üfleyen dudaklara.

Ben bunca ölümü hak edecek ne yaptım? Sen! Ey ay yüzlü kehanet, yürü hadi özgürlüğün el yazması nüshasına.