“Gerçek olan söz değil sükûttur, bahçelerde öten borazancı kuşlardan bize ne…”
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz
Samimiyetsiz her cümle tarihi geçmiş bir gıda, sadakatsiz bir ev hayvanı veya başka bir dünyada doğup acımasızca ocağımıza incir ağacı diken geveze bir fırtına. Çok mu ileri gittim? Hayır, ben gönülden kopup gelmeyen hiçbir cümleye itibar etmem. Bir sözün samimi olması kadar yerinde ve zamanında söylenmesi de önemlidir. İşte o söz bahar sabahında dünyayı aydınlatan güneş gibidir; kadim çağların görkemiyle beslenip umutlar kanatlandırır ülkelerde. Yunus ilk dizesinde sözün gücünü bin bir sayfalık kitaplara sığacak muhtevasıyla nasıl da düşürmüş şiire… Söz ola kese savaşı; yerinde söylenen bir söz ile birbirine bilenmiş iki ordu öldürmez birbirini, meydanlarda kucaklaşır. Barışın kardeşliği sözün asaletindendir, kan akmaz, kınından çıkmaz kılıçlar. Babasız kalmaz çocuklar; anne, oğlundan olmaz; eş, kocasından ayrılmaz, abla veda etmez kardeşine… Tam tersi de olabilir; toplumları yönlendiren şahıslar kullandıkları lisana dikkat etmediği an dostlar düşman oluverirler. Siyasetçilerin mesajları birlik üzerine olmak zorundadır; kin ve nefret söylemleri milleti birbirine düşürür. Gerisi çorap söküğü gibi gelir…
Ben konuşmayı pek sevmem, daha doğrusu düşünmeden konuşmayı pek sevmem. Dilin kemiği yoktur. Kalbin dolambaç sokaklarından çıkabilecek bir söz çok sevdiğim, saygı duyduğum birilerini incitir diye korkarım ki dünyadaki en kapanmaz yara, dil yarasıdır. Kalbin yayından fırlayan sözü aklımın limanlarında durdururum biraz, düşünürüm; aklımca da uygunsa bırakırım yayı… Patavatsız konuşmak insanın başını ağrıtacak en basit eylemdir. Sözün nereye gideceğini bilmeden gelişi güzel konuşan mutlaka pişmanlık şarkılarının dolanır diline.
Gerçek olan söz değil sükûttur, bahçelerde öten borazancı kuşlardan bize ne… Bin düşün bir söyle demiş atalar, söz gümüşse sükût altındır, nur içinde yatalar.
Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini unutma. Zamanında ve yerinde söylenen söz kadar zamanında ve yerinde sükût da erdemdir.
Hangi kendini bilmezin cümlesi o sonsuz sükûtla boy ölçüşebilir?
“Söyler isen bir söz söyle
Sözünden ibret alsınlar,
Söylemezsen sükût eyle
Seni bir adam sansınlar.”
Domino taşları gibi dizilip bir bir yıkılan medeniyetlerde söz, bilgisiz ve hak etmediği mevkilerde bulunan kişilerin ağzında yitirmiş anlamını, irinleşmiş, kangren olmuş. Söz, söz olmaktan çıkmış zehir olmuş. Çatal dilden doğru söz çıkar mı hiç?
Yunus Emre’nin bu sözü söylediği çağda Moğol istilası Anadolu’yu yerle bir etmiş, taş üstünde taş koymamıştır. Tüm gelirine, malına el konulan millet açlık ve yoksulluk içinde aşsız ekmeksiz kırılırken morin khuur eşliğinde gününü gün eden yanardöner yöneticiler bin bir çeşit yemekli eğlence meclislerinde boy göstermekten geri kalmamışlardır. Aziz milletin alın terini, kanını, emeğini çalanlar halkın içinde bulunduğu yoksulluğu görmezden gelmişlerdir. Yönetici olup da yağ ve bal içinde yüzenler her dönem kördür.
Millet fakru zaruret içinde yediği kuru ekmeği de dost meclisinde yağ ve bal etmeyi tatlı sözlerle sağlamıştır. “Ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz” işte buradan gelmiştir. Üstte gök kubbe, şölen ateşi çevresine dizilen ve ekmeğini bölüşen istila kurbanlarını selamlıyor…