Gün geçmiyor ki, kahreden haber almayalım!
Her ölüm, bize acı bir tecrübe ve de dersler veriyor ama bu kimin umurunda!
Ölümler devam ediyor!
Durum, öyle bir hale geldi ki, artık kötü haberler almaya alıştık!
İşte asıl tehlikeli olan da bu değil mi?
Hadi gelin, son dönemde Adana ve Türkiye genelinde yaşananları şöyle bir hatırlayalım…
İzmir’de bir genç kızımız, yağmurda sokakta yürürken elektrik akımına kapıldı; onu kurtarmak isteyen bir başka gençle birlikte hayatını kaybetti.
Adana’da 8 yaşındaki Hüseyin, evlerinin önünde top oynarken, üzerine elektrik deli düştü.
Küçük çocuk az daha canından oluyordu!
Neyse ki, bu kez korkulan olmadı ama ihmal de göz göre göre geldi!
Peki ya Ankara’da yaşananlar?
Ankara’da bir bakkalın kendisine emanet edilen anahtarları kopyalayarak evlerde soygun yaptığı ortaya çıktı.
Şöyle hafızalarımızı bir tazeleyelim ve geçmişe dönüp de bir bakalım:
Eskiden bakkallar, mahallenin can damarıydı.
Tüm mahalle onlara güvenir, aileden biri gibi görürdü onu…
Kayıp eşyalar sahibine ulaştırılmak üzere bakkala emanet edilir, kargolar da yine bakkalda toplanırdı.
Şimdi kimseye güvenemiyoruz!
Ne malımızı, ne de canımızı emanet edemiyoruz!
Kendisine emaneten verilen anahtarları kopyalatıp, evlere girerek hırsızlık yapan bakkal, aslında nasıl bir topluma dönüştüğümüzü de gözler önüne seriyor.
Peki ya hayat pahalılığı?
Her şey pahalı ve günden güne de hayat daha da pahalı hale geliyor.
Her şeyin fiyatı artarken, ucuzlayan bir şey var!
İnsan hayatı!
Bu ülkede her şey pahalı ama ucuz olan tek şey; insan hayatı…
Sokakta yürürken, ofiste çalışırken, arkadaşlarınızla parkta otururken ve hatta evinizde ailenizleyken bile öldürülebilirsiniz!
Bir ‘maganda kurşunu’, sizi hayattan kopartabilir bu ülkede.
Yolun karşısına geçmek isterken, hızla gelen sarhoş bir sürücünün de kurbanı olabilirsiniz!
Ama işin acı tarafı, ölen öldüğüyle kalıyor!
Kadın cinayetleri bunun en acı örneği…
Her gün bir kadın, erkek şiddetinin kurbanı oluyor; canlar ardı ardına toprağa düşüyor.
İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede sorgulanması gereken o kadar çok şey var ki.
Ama her şeyden önce bir birey olarak kendimizi sorgulamayız!
Bugün bu ülke bu haldeyse; bunda hepimizin sorumluluğu yok mu?
Şapkamızı önümüze koyup; elimizi vicdanımıza götürüp de bir muhasebe yapmamız gerekmiyor mu?
Yaşananlar karşısında hepimizin sorumluluk hissedip, bu gidişatı tersine çevirmek için bir şeyler yapması gerekmez mi?
Bencil olmak yerine paylaşmanın güzelliğini hep birlikte yaşayamaz mıyız?
Fedakarlık yapıp, birbirimize göz kulak olamaz mıyız?
İnsanca yaşamak, hepimizin hakkı değil mi?
Hadi gelin, bugünden bu güzel ülke için; birbirimiz için bir şeyler yapalım.
İnsan hayatı bu kadar ucuz olmasın; aksine herkes bu kıymetli coğrafyada mutlu olabilsin.
Unutmayın, her şey bizim elimizde…