Önümde alabildiğine uzanan yeşillikler, ovalar ve meyve vermiş çam ağaçları. Boy vermiş yaşama, henüz olgunlaşmış başakları. Bu ovalar ki Yaşar Kemal’in ırgatlığına, Orhan Kemal’in kitaplarında bahsettiği çırçır fabrikalarına tanıklık etmiş, gürültüler arasında üretmeye devam etmiş yarınları. Gözünden sakınmış o içten, samimi ve alın teriyle beslenen emekçi duyguları.
Gecekondular; huzur veren bedenlerinde işçi barındırırlar. Gözlerinde geceleri aydınlatan ışıltılarıyla koşturan çocuklar, neşelendiriyor daracık sokakları. Alınamayan oyuncaklarda değil, düşünüp yaptıkları oyunlarda mutlulukları. Küçüklükten biliyor varlığı yokluğu, işte bu yüzden daha kıymetli her anları. Yeni çıkmış kasetleri teyple dinleten, sebze meyve, kılık kıyafet satan seyyar satıcıları… Buralar tüm samimi yüreklere yakındır. Buralar vazgeçmişlere, başı yere düşmüşlere kucak açıp; yüreklerimizin iyi taraflarıyla yaşama bağlamıştır, gözlerinden yaş eksik olmayanları.
Üzerine üzerine yürümeyi öğretmiştir bize bu topraklarda nefes almak. Bir bedeli olsa da, her şeyin üzerine gitmeyi… Geriye dönmek vazgeçmektir. Vazgeçmek ise Çukurova çocuğuna göre değildir. Bu tıpkı dara düşmüş olan uzatılan elin tutulmaması, bir devrin sembolü hayran kaldıklarımızla ilgili başlanan kitabın yarım bırakılması, paylaşmayı en iyi bilen sofralarımızın kapanması gibidir. Sofralarımız Halil İbrahim bereketinde, yüreğimizin genişliğindedir. Allah ne verdiyse; eş, dost kim denk gelirse beraberce, yiyip içmek rızkımızın ölçüsündedir.
Açmış çiçekler, bu mis gibi kokan çam ağaçlarıdır. Şimdi çam ağaçlarından fıstığını yemek emek ister. Ve bu çocukluğumdan kalan bir hatıradır... Çam fıstığı kozalakları bin bir zahmetle toplanır ve bir ateş yakılırdı. Bu ateşe yüreğimizde birikmiş, acıları içine çekip kabarmış hüzünlerimizden bir miktar katılırdı. Yürek hafifler, ateş ağırlaşırdı. Ateş yeniden harlanınca içine fıstık kozalakları atılıp, fıstıkların saklandığı yerden çıkmaları sağlanırdı. Bu çam ağaçları, çocukluğumun tadını fıstık tadında hatırlatırdı…
İlerledikçe önümde uzayan yolda, gün be gün fikirlerim gelişiyor, değişiyor... Emek gibi değişmeyen tek şey değişmektir düşüncesinin gerçekliği, birçok zihnin ürettikleriyle kendini kanıtlıyor. Bu hayatta değişmeyenlerde var elbette, sevgileri ömrümüz kadar. Onlar; yüreğimizde yer edinmişler, beklentisiz sevmişler…
Yeni fikirlerin ve düşlerin yarattığı gökyüzünde gökkuşağı beliriyor. Bunlarla birlikte gelecek adına umudum kendini tazeliyor. Yorgun düştüğüm, bazı dinlenip tekrar devam ettiğim yollarımda; giderken dönenler, tekrar sohbete takılıp, dalıp geldiği yöne gidenler… Farklı değiller, hepsi birler, birden meydana gelmişler.
Adım adım ilerledikçe çoğalıyor yüzler. Çoğalan yüzler gibi çoğalıyor yollarım. Yollarımda, yüzlerimde saf ve temizler. Adımlarımız eşit değil belki ama yaşam yolunda kuralları bozup kurnazlık edenler, önüne gelene çelme takıp düşürenler, emin olun insanlıktan yana değiller. Bizim gibiler; düşenlere el uzatıp, düşürenlerle mücadele edenler… Kurnazlık edenler, sadece dünya malı gözetip kemale eremeyenler… Taşıdıkları sadece beşerdir ve ne demişler, beşerde şaşıp gider. Meçhulden gelip umuda uzanan yaşamımızda yollar, bu yollarımızda yüreğinde doğaya ve insana sevgi büyütenler, bizden uzağa gitmesinler. Sevgi vicdandır, gözlerdeki huzur dolu yaştır…
Yüreğimizdeki sevgilerin çoğalması dileğiyle… sevgiyle kalın.