Yükü ağırdır yazının. Yüreği vardır yazının. Kurutulup terkedilen çokça nehirler olsun. Verin ödediğim bedeli, geri alın verdiğin(iz) yeteneği... Birileri, ben de yazabilirim diyebilir; Ancak bu cümleleri, hangi koşullarda, hangi iç acılarla yazıldığını 'kimse bilmez- bilmez kimse'... Ateşten geçmek için 'semender' olmak, efsanede adım yaşasın diye büyük bir 'çölü' geçmek zorunludur. Biliriz. Kağıt üstünde yaşanılan hayatın sonu, ateşte yanmaktır. Ne denli özveride bulunuyoruz, Yazabilmek için.  Anlattığımız hikâyelerde yolumuzu kaybettiğimizde olmuştur, bazen. Yazabilmek için 'labirentte' kaybolmamayı öğrenmek elzemdir, Kanaatimce... Yazabilmek; Derin sularda boğulmamaktır. Yazabilmek; körkuyulardan merdivensiz çıkabilmektir. Yazabilmek, kördüğümleri çözebilmektir... Yazı sırdır. Yazıcı ise sır saklamayı "bilmeyen" sır kâtibidir. Yazıdaki dumanın 'ateşi ' yazanın yüreğinde harlanır, tutuşur dizeleri, kül olur; okuyanların yüreğinde 'gül' olur. Yazıyı yazanda gün olur, alır başını gider, yelkovan kuşlarının peşi sıra...