Bizim kalbimizi giyer sevdiklerimiz, kirli ayaklarıyla girer ellerimizle doğurduğumuz gökyüzümüze. Bir çiğ kırılganlığı kafa kâğıdı nezaketiyle karışık, kırışık kış uykusuna yumulur. Ayaza düşmüş cenin pozisyonu yalnızlığın kimliği.Hayatta insanı en çok, en sevdiği kırar! Pastel boyalarını al da gel, resmini yapalım anıların gün değmemiş nehirlerine. Ya da boş ver, selametin kuyruğuna bağla tanılarını, açık olsun yolun! Asırlardır kaybettim mutluluğumu, hükümsüzdür.

Hangi aşk sürmüş sonsuza, söyle ben de bileyim; anlatılanların hepsi hikâye, hikâye dinlemeyi ben de severim. Hadi başladık diyelim, buluştuk konuştuk, iki şiir okuduk, kısa sürelidir mutluluk. Eee sonra, buyrun cenaze namazına! Nefes alan tek canlı ölümdür! Sonra çekip gideceksin, zaten hiç sevmedi diyeceksin, üstüne bir de küfredeceksin, başlamaya gerek yok aşka! Ben neler neler yaşadım, anlatsam aklın durur, yıllarımı aşkla yıkadım, harcadığım suyla çöller kurtulur. Başlamaya gerek yok bu aşka, müneccimlik değil tecrübe benimkisi…

Şuh aşk sabahlarının pencerelerine konan kelebekler gibi kaç kalbin penceresine kondum ben, kaç rüyanın saçlarına şarkılar yazdım, baharın teninde deryalar yaratan kaç buseler bıraktım ıslak dudaklara, kaç gecenin ezgisiyle sabahladım… Sahile vuran dalga, çantasını sırtına takmış martı sessizliği ile kurşun gibi ağır sabahı yumruklar, doğmasın diye gün!

Vurulan kırlangıç kuşlarının yuvalarında bekleyen yavrular misali bekledim seni, hazan şarkıları arabesk hamuruyla tekmeledi hep kalbimi. Ruhunu kaybeden nefesimin ense kökünden kayan yıldızsız ayrılıkların düştüm namlusuna; kurşunda bendim tetik de, tetiğe dokunan el de… Kaş, göz, arpacık. Kınından sıyrıldım kaygılı kapı eşiklerinde kaçan uykularımdan, arpa boyu yol aldım, az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim… ekmek karnem karnından döküldü toprak ananın, acıktım.

Yastığım taş, yorganım fırtınaydı, yatağım sükût. Sörf yapan davetler mahkemede tutanak altına alınan yazılı bir karar. Rüyalarımın en sadist düşüncesi denizkızlarının saçlarında konaklamak. O da söyler mi bilmem ezik mavilerin dargın kiraz gülüşü beslemelerini.

Dünyanın adil bir yer olmadığını insanlar kendi başlarına gelince anlar.

Cenin pozisyonu yalnızlığın kimliği. Hayatta insanı en çok, en sevdiği kırar!

Bir buz dağı kimsesizliğim; gördüğünden, duyduğundan ve bildiğinden çok daha fazlasıyım. En kalabalık yağmurlarda yere düşen sonbaharım. Önüme çıkan herkesi hiç düşünmeden üzebilirim… Sanki bir başkasının kullanmaktan bıktığı lanet bir mevsimi giydirmişler yıllarıma. Rap yaparak narin düşlerime sürekli yağan kar pimini çekti istiflediğim resimlerimin. Ayrılıkların düştüm namlusuna, bas tetiğe, kırılsın totemlerim.