Sabahın körüydü. Gün yüzünü henüz göstermiş olsa da, Çukurova’nın güzdeki yazı erkenden kendini hissettirmişti. Güneş katlanılması zor haliyle yine de vazgeçilmezdi. Işınları incecik kollar misali dört bir yanı sarınca, insan kendini kurtarıp bir yere gidemezdi. Öyle içten ve ten yakıcı bir halde sanki bize gülümserdi. Sessiz gibi görünür, fısıltıları kulağımızda işitilirdi. Etkisiyle kan ter içinde kalanlar, bunu çok iyi bilirdi. Gölgeniz benden, ben size daha yakınım gölgenizden diyede eklerdi…
Aydınlık yarınlar onunla gelirdi fakat karanlık günleri yaşatmaktan da imtina etmezdi. Sorgusuz ve sualsizdi. Hesap kitap bilmezdi. Yapması gereken neyse onu en iyisinden seçerdi. Başına buyruk bir halin ulaşılamayan keyfinde, son temsilciydi. Bunalımlı günler yaşardı, içine atıp sustukça tıpkı benim gibiydi… İçinde yanardağlar patlar, fırtınalar kopardı. Gözyaşlarını dökemezdi. Göz pınarları çoktan kuruyup gitmişti. Acıları, ayrılıkları ve yalnızlığı canlılıktan da öncelere tekabül ederdi. Kurumuş ağaçlara, tükenmiş nehirlere ve göllere haksızca sebep gösterilirken, insana uzak doğaya yakındı.
Aslında canlılık onunla başlamış ve onun var olmasıyla devam etmişti. İnsanlığın tüm gelişim evrelerine şahitlik etmiş, uygarlığın yerle bir olduğu zamanlarda, yaptıklarını da görüp geçirmişti.
İhtişamlı ve güçlü görünürdü. İçten bir bakışı herşeyi yakıp yıkabilirdi. Benim diyen nice güzelin içini eritebilirdi… Başedemediği yalnızlığında aslında çaresizdi. Olmasa bu çaresizliği, bırakmazdı elbet kötülük adına hiçbirşeyi. Dili yoktu, hergünü koskoca bir suskunluktu. Etkileyici, yürek yakan gözleri bunu derinden anlabilirdi.
Mistik bir yanı olduğu yönünde inançlar yüklenmiş, yüzyıllar boyunca umut beklenmişti. Kendisinden habersiz olan tanrısal boyutun; zorda olanların, dara düşmüşlerin erişilemeze hayranlıkları ve ondan beklentileriydi. Yaradan nezdinde sadece ve sadece doğaya, yaşama pozitif katkıdan ibaretti.
İnsanlık, elinin değdiği her yerde zarar oluşturan bir cinsti. Neyse ki; henüz güneşe uzanacak, ona dokunacak bir akla sahip değildi. Güneşe elle dokunulamasa da, düşünsel boyutta yaşanabilirdi. Bu aydınlığa olan aşkın zihindeki gücünü de gösterirdi.
Günle eş olan elbette yarınlar adına bir umut, güzel günler adına beklentiydi. Gün ve eş ancak birlikte olabilirdi güneş. Güneş, yaşamla eş… ‘Güneşe uzanmak’ başlıklı şiirimi sizinle paylaşarak bu haftayı noktalıyorum. Sevgiyle kalın…
Güneşe Uzanmak
Bu sonsuzluk dehlizinde
Güneşe uzanmak
Ellerimin tam da içinde
Vazgeçilmez, sarı sıcak
Payların hakkaniyetinde
Dirhemiyle kalmak
Azına yer var gönlümde
Gerisini paylaşmak…
Umut var gelişinde
Hasretiyle yaşamak
Ateşi yüreğimde
Aşkıyla gün doğacak..!