Hadi seni biraz kızdırayım: Hangi hasretin söktün dişini, hangi karanlığın tel tel yoldun saçlarını, hangi çocuğun mavisine mavi, balonuna gök oldun?
Karanlıktan aydınlığa dörtnala koşan baharın hangi çiçeğine su, hangi umuduna ruh oldun? Kuruyan bir nehrin en azılı taşına yosun bile olamamışken üzerine libas gibi giydiğin bu kibir de neyin nesi?
Deryalar dolusu yüreğimdeki gözyaşlarımla söndürdüm ben onca yangını. Alın yazısı kilim kilim işlenir insanın elinde, gergef misali. Önce kelime oldum ben, sonra ışık. Masalların cehenneminde değil gerçeğin kara kışında yandım; buz yandı, su yandı, aşk yandı ruhumda…
Yeniden başlamak ve her yeni nesle yeni bir mevsim, yeni bir şiir, yeni bir şarkı bırakmak amacım. Benim, zamanın saçma bir çağında yaşamış olmam ve bu saçma çağın her sefaletini, acılarını iliklerime kadar hissetmiş olmam kehribar sarısı, duman kiri yalnızlığa attı beni. Yalnızlığımı gözlerinden öpüyorum! Hayır, sitem değil bu, aksine huzurun diğer adı.
Bu, ateşten kor kelimelerimi seçerek hatta nabzını narkozla korkutarak yazıyorum size. Sarayın çılgın israfından ve kıyı mahallelere kadar taşan kahkahalarından bütün hücrelerime kadar mustaribim. Yokluğu yıkmak için çıldırıyorum ama kafese kapatılan kaplan gibi çaresizim.
Gençliğin de aynı çıkmaz sokaklarda nefessiz kalmaması göğe yükselen yakarışımdır.
Güce tapmadım hiçbir zaman! Satılık değildir kalemim.
Hadi seni biraz daha kızdırayım: Gündüzü olmayan kaç güneşin bağına yıldız oldun, dağına kar, yaylasına şiirsel bir deniz esintisi oldun? Hangi yaraya derman, hangi gönüle ferman oldun? Hangi Ferhat’ın eline külüng, hangi Mecnunun ayağına çöl oldun? Hangi destanın nağmesi, hangi sabahın annesi oldun? Alkış tutan ellerin kırılsın!
Yalanın ve sanalın bütün zehirlerini yaşadım bu çağda, dostluklar kırgın yaz akşamları gibi kaypak. Sabuna basmışçasına kayan varlığımız köhne amellerin en çizgisiz şuursuzluğu içinde uçup gitti ellerimizden. Bir biz kaldık, her yanımız eksik. Ölümsüz günahlarınızla örülen ağlarınız aşka tırmanmak için can atan kalplerimizi yedi bitirdi. Maddiyatın zirvesine kurulan açgözlülüğünüz maneviyatımızın ve milli huzurumuzun alnına dayanan kurşun fırtınası…
Ölümsüz dostluklar, yarınlarımız ve nesillerimiz ölümsüz.
Hadi seni biraz kızdırayım. Düşünmeden, sorgulamadan tuttuğun alkışın istikbalde torunlarını rence uğratmayacağını mı sanıyorsun? Canlarına okuyacaklar, ekmeğini alacaklar ellerinden, altlarından topraklarını, akan sularını, dinlerini imanlarını alacaklar… Görünen köy kılavuz istemez.
Ellerini patlatırcasına tuttuğun alkışın sesi kırk, elli yıl sonra alnında patlayacak gençliğin. Kader diyecekler belki ama ben biliyorum ki kader değil, bu sizin eseriniz olacak.
Nesiller el ele versin, gönülden gönüle köprüler kurulsun isterim hep. Ben şairim umuttan yana nirvanam.