Türkiye’nin dünyadaki yüz akı kurumlarından birisi olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) geçtiğimiz hafta sonu Adana’da Filistin İçin Özgürlük Mitingi düzenledi.
Mitingde planlanan kısaca şuydu; İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin 81 ilinden aktivistler konvoy oluşturarak şehirlerinden çıkıp Adana’ya gelecekler, buradaki İncirlik Üssü önünde bir miting gerçekleştirecekler ve sonrasında belki de binlerce kişi üs önünde günlerce kalarak bir farkındalık eylemine imza atacaklardı. Atacaklardı ama olmadı. Nedenini zaten birçoğunuz biliyorsunuz. Çıkan olayların ardından İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım mitingi erkenden bitirdi. Sonrasında olaylar biraz daha büyüdü ve polis ile bir gurup vatandaş çatıştı. 6 polis, onlarca vatandaş yaralandı. Bir genç gözüne gelen plastik mermi yüzünden gözünü kaybedebilir. Hastanede tedaviye alındı.
Buraya kadar hepinizin bildiği şeyler. Zaten benim yazı tarzımda bu değil. Öyleyse çoğu insanın bildiklerini neden yazdım? Çünkü birazdan vereceğim özel bilgiler öncesinde hafızanızı yeniden tazelemek istedim.
Bu tarz işlerde her kafadan bir ses çıkması doğaldır. Birilerinin mitler uydurması da. Başka birilerinin o yalanlara inanması da ve sonunda birilerinin yapılanı boşa çıkarma gayretlerine başka birilerinin bilmeyerek de olsa su taşıması da. Yine de bütün bunlar önlenebilirdi.
Adana İHH’da dernek müdürlüğü yapmış, yönetim kurulu üyeliği devam eden ve bugüne kadar gururla ve onurla gönüllü olarak hamallığını bile yaptığım bu büyük kurumun yıpratılmasına gönlüm razı olmaz. Çünkü İHH demek; dünyada aileleri ile birlikte milyonlarca insana uzatılan bir el demek. Çünkü İHH demek; savaş bölgelerinde devletlerin bile giremediği bölgelere girip mazlumlara dağıtılan umut demek. Çünkü İHH demek; gülümseyen bir yetim çocuk demektir. İHH; Mavi Marmara’da verilen 10 şehidin şahitliği, şehit olmak için sırasını bekleyen on binlerin dileğidir.
Bütün bunlara rağmen başta Bülent Yıldırım olmak üzere Genel Merkez yönetimi şapkayı önüne koyup; "Biz nerede yanlış yaptık?" demeli, eksikliğin giderilmesi noktasında adımlar atabilmelidir.
Mesela bu konvoy ve miting öncesinde hiçbir İslami camiaya, derneğe, vakfa danışılmaması büyük bir eksikliktir. Adana’da yapılacak bir miting için "Nasıl yapsak?" diye bu şehirde İHH için çalışan insanlara danışılmaması büyük bir eksikliktir. Miting alanındaki ses düzeninin sağlıklı işlememesi, gazeteciler için özel bir alanın oluşturulmamış olması büyük bir eksikliktir. Yerelde, polisten önce güvenliği sağlayacak (hadi daha açık yazayım) bu olayların önüne geçebilecek öncü kuvvetleri gönüllü olarak ayarlayabilirdik ama Genel Merkezler her şeyi çok iyi bildikleri için bu konuda danışma ya da yardım isteme tenezzülünde bile bulunmazlar çoğu zaman. Bu mitingde de maalesef böyle oldu. Bu da büyük bir eksiklikti.
Her şeyin ötesinde yaşananların tek sorumlusu olarak İHH Genel Merkezi’ni gösterirsek büyük bir haksızlığa imza atmış oluruz. Başta Bülent Yıldırım olmak üzere olaylar daha başlar başlamaz sıkıntıların bertaraf edilmesi için canla başla çalışanlar oldu. Peki, neden başarılı olamadılar.
Çünkü polisin güvenlik zafiyeti had safhadaydı. Daha önce konsolosluk önünde yaşanan olayları düşündüğümüzde, Ak Parti Adana il binası önünde Adana Sivil İnisiyatif Meclisi (ASİM) yönetiminin gayretleriyle son anda büyük bir sıkıntının önlendiğine şahit olan güvenlik güçleri herhalde Türkiye’nin dört bir yanından harekete geçen on binlerin elinde çiçeklerle İncirlik’e geleceğini beklemiyordu. Buna rağmen mitingin başından sonuna kadar yapılan hatalar ve bir takım bilinçli tavırlar nedeniyle olayların büyümesine sebebiyet verildi.
Hemen her hafta maçlara giderim. Bazen bin kişinin bile gelmediği karşılaşmalarda öyle barikatlar kurulur ki yıkmak imkansızdır. İncirlikte kurulan sözde barikatlar ise bir tekmede yerle bir oluyordu. Ne hikmetse birisine kelepçe bağlansa diğerinde yoktu.
Molotof bombasını o alana kim nasıl soktu? Polis buna nasıl izin verdi? Birisi bana bunu izah edebilir mi? Bazılarının ellerindeki kesici ve delici aletler nasıl girdirildi alana? Havai fişekler? Sözde o kadar adam vardı girişlerde.
Ya, miting alanına bilinçli atılan göz yaşartıcı bombalara, biber gazlarına ne demeli? O gazlardan sonra çok daha fazla insan galeyana gelmedi mi?
Emniyet Müdürü Doğan İnci olaylara müdahale etmese iş daha da çığırından çıkacaktı. Üzerindeki baskıya rağmen ustaca bastırdı gurubu ama Koskoca Müdür "Gaz atmayın" diyor bazı polisler onu bile dinlemiyordu.
Bizzat duyduğum bir şeyi de yazayım. Bir yetkili polise; "Senin sivillerin nerede? Getir onları vatandaşa dokunarak dağıtsınlar burayı" dedi de 30 saniye sonra ne o adam vardı ortada ne sivilleri…
Sonuçta olan Adana’ya, Adanalı'ya oldu. İşin en mağduru ise Bülent Yıldırım’dı. Saat 18.00’e kadar alanda olan, hatta Vali Bey ile görüşen, durumu istişare edip, olaylar yatıştıktan sonra alandan ayrılan Bülent Yıldırım’a "Kaçtı" dedi bazı vicdan yoksunları. O Bülent Yıldırım ki; Savaş bölgelerinde canını dişine takmış, mücadele etmiş bir isimdir. O gün de polisin gazından en çok etkilenenlerin başındaydı.
Olayları çıkartan, devam ettiren ve büyüten adamlara ne söylesek az ama onlara söz tesir etmez. Sadece şu çağrı ile yazıyı bitireyim; ASİM’in, İHH’nın eylemlerine çöküp olay çıkarmak daha basit değil mi? Nasılsa bir Mahmut Eraslan adlı bir kurban var oralarda. Yüreğiniz yeterse buyurun, İncirlik hala orada. Bugün bir yürüyüş gerçekleştirin. Aynı eylemleri bugün de yapın. Hariçten gazel okumak kolay. Hadi! Buyurun. Sorumluluk alın. Bir kere de öncülüğü siz yapın yüreğiniz yetiyorsa…