“Yaşıyor ama uzaktaysam senden,
Bil ki seni hiç unutmadım.
Ölüm değilse bizi ayıran,
Yazık olmuş, hata yapmışız.
Senden ya da benden ne fark eder?
Şeytana uymuş aşkı yakmışız.”

Gülüm!
Yine bir an olsun aklımdan çıkmayan seni düşündüğüm bir Eylül gecesinin sessizliğinde yazıyorum bu
mektubu sana. Yüreğimde biriken acıları, kalbimdeki sızıları, dile getiremediğim onca cümleyi kâğıda
dökmek, biraz olsun hafifletir acılarımı umuduyla... Yine de biliyorum ki ne yapsam içimdeki boşluk
sen olmadığın müddetçe hiç dolmayacak.
İnsan bazen bir gülüşün içinde, bazen de derin bir sessizlikte en acı yaralarını saklarmış en
yakınlarından bile… Hüzünlü bir sükût çökermiş sevdiğini uğurlayanların içine.
Aynada gördüğüm yüz, zamanın acımasızca üstüne vurduğu yorgunluğun bir yansıması. O eski neşem
yok artık, gülüşlerim sahte, gözlerimdeki ışık sönmüş. Daha önce birlikte bakıp; Yakışıyor muyuz?;
diye sorduğum o aynada şimdi yalnız halime bakarken senli günlerimi hatırlıyorum. Seninle kurduğum
hayaller, yüreğimde taşıması zor birer yük artık. Tüm güzel düşlerimizin katili olmak zorunda mıydın?
“Sen istedin de öldüm ben.
Her bir parçasını,
Bir sokak ortasından topladım
Kalbimin.
Kendi ellerimle.”
Seninle yaşadığımız her günü, her bakışı, her gülüşü bir mıh gibi kazıdım aklıma. Her anımızı sanki bir
film gibi tekrar tekrar izliyorum. Fotoğraflarımıza bakıyorum uzun uzun ve her seferinde kalbim daha
da parçalanıyor.
Hatırlıyor musun, ilkbaharın gelişiyle şehrin tüm ağaçlarının pembeye büründüğü bir akşam üstü,
henüz güneş batmamışken el ele yürüdüğümüz o sokağı? Güneş tam karşımızda belirdiği anda bana
dönmüş ve;Benim dünyamın güneşi de sensin. Birlikteyken sanki dünya sadece bizim için varmış gibi
hissediyorum; demiştin. O an, sevgiye dair bütün duvarlarımı yıkmıştım. Tüm benliğimle teslim
olmuştum sana. Kalbinde benim için çok özel bir yer olduğunu sanmıştım. Ne de çok yanılmışım.
Her ayrılığın bir sebebi var mıdır bilmem ama ayrılığa sebep ne olursa olsun, kalp inatla sevmeye
devam eder. Ne yaptıysam, anlatamadım sana kendimi. Kendine bir dünya kurmuş o dünyada bensiz
yaşarken sen, ben mavi düşler kurmaya devam ediyordum. Bu gidişinle sen, benden yalnızca kendini
değil birini sevebilme ihtimalimi de söküp aldın.
Sen inatla kendi yolunda yürürken ayağına değen çakıl taşlarından rahatsız oldun, bahaneler
uydurdun. Bense inadını kırmanı beklerken yoruldum. Sevdik, evet, hem de çok sevdik ama sevgi

sadece bir tarafın çabasına dayanmaz. Kinle, inatla uzak durduğun sevgi de bir gün yorulur. Ben de
çok yoruldum; beni anlamamandan, her şeyi senin istediğin gibi yaparken bile beni suçlamandan.
Tuhaf olanı ise hayatını hep başkalarına göre şekillendiren sen konu ben olunca sadece kendi
istediklerini yapıyor, benim duygularımı önemsemiyordun.
Senin kinin ve inadın, bizim aramızdaki en büyük engeldi. Onca verdiğin söz, kurduğumuz hayaller bir
inada kurban gitti.; Bu kadar inat olma; dediğimde; İnat, insanı sonra yaşayacağı kötülüklerden
korur” diyordun. Belki kısmen doğruydu söylediklerin ama bazen insana en büyük zararı da inat
olmak verir. Geri dönüp baktığında inatla verdiğin bu savaşın galibi mi sanıyorsun kendini? Oysa
farkında değilsin ama şimdi musallada yatan bizim sevdamızdır, o hiç bitmez sandığımız aşkımızdır.
“Dağlara mı yazdın?
Sulara mı yazdın?
Rüzgâra mı yazdın?
Tez unuttun beni…”
Belki de bu ayrılık, ikimizin de gerçekleri görmesi için bir fırsat. Belki de zamanla yaralarımız sarılacak
ve yollarımız yeniden kesişecek.
Birlikte izlediğimiz o romantik filmlerdeki gibi, yağmurlu bir Eylül sabahı bir sokakta karşılaşacağız ve
göz göze geleceğiz belki. Sahi ne hisseder ne yapardın o vakit? Tüm sözlerimizin anlamsızlaşacağı ve
sadece gözlerimizin konuşacağı o an ne yapardın? Bir yabancı gibi devam eder miydin yoluna yoksa
geçmişi unutup sımsıkı sarılır mıydın boynuma? Her şeye yeniden başlayabilecek misin?
“Çamur renkli sevdalarda/sevdalar da yaşadım,
Toz topraktı her yanım...
Asi nehirlerimden geçti şarkılar.
**
Her an patlamaya hazır bir volkan gibi,
Alev alev yanarken ruhum;
Sapladım beyaz bayrağı,
Kalbimin orta yerine;
TESLİM ALMANI BEKLİYORUM.”

Hasretin beni esir almış durumda. Sana ulaşamamak, sesini duymamak kalbimi sıkıştırıyor.
Ne zaman fotoğraflarımıza baksam, içimden bir parça daha kopuyor. Kokunu, sesini, hatta sana olan
sitemlerimi bile özlüyorum.
Seninle olmak, seninle yaşamak ve seninle yaşlanmak en büyük arzumdu. Yıllar geçse de hayatımızda
ne kadar çok şey değişse de kalbimdeki yerini hep koruyacağım.
Bu dünyada birlikte olmamız imkansızdı biliyorduk. Her şeye rağmen biz o imkansızı başarmaya
çalıştık. Yetmedi gücümüz. Yine de böyle yarım kalmayacağına inanmak istiyorum.
İnanıyorum. Bu ayrılık kazanabileceğimiz bir sınav... Zaman her şeyi yoluna koyacak ve yeniden
kavuşacağız. O zamana kadar, seni kalbimin en derin köşesinde saklayacağım.

“Yaşıyor ama uzaktaysak birbirimizden
Bil ki seni hiç unutmadım.
Ölüm değilse bizi ayıran,
Yazık olmuş hata yapmışız.”