İlk okuduğumda hayran kaldığım, ikinci okuduğumda tutulduğum bir hikâye kitabını tanıtmak istiyorum siz sevgili okurlarıma.
"Pele’nin Öldüğü Yaz" isimli hikâye kitabı Kaan Kara tarafından kaleme alınmış, bence muhteşem bir eser. Bu öykü kitabında kurgusu ve özgünlüğü ile birbirinden etkileyici 16 hikâye yer almakta. 206 sayfa olan bu kitap Nebula Yayınlarından buluşmuş okuyucuyla.
Yazar, Çukurova’nın sarı sıcağını, kültürünü, insanların hormonsuz gülüşünü, samimiyetini, taşını, toprağını, sokak hayvanlarını öyle içten anlatıyor ki bir anda kendinizi Adana’nın kebap kokan sokaklarında, kanallarında, bereketli topraklarında buluyorsunuz. Anlatılar o kadar canlı ki adeta kahramanlarla birlikte yürüyor, konuşuyor, düşünüyor, soluyorsunuz havayı.
Hikâyeler hayvan sevgisi, dostluk, fedakârlık, aile bağları, sevgi gibi evrensel konuları yansıtırken, aynı zaman dilimi içinde bilinç akışı denen teknikle düşselliğin kalbinden insanın iç dünyasına, beklentilerine ve umutlarına da koşmayı ihmal etmiyor. Üstelik bu koşu Hüseyin Bolt gibi hızlı, Yaşar Kemal gibi usta bir koşu.
Kaan Kara’nın akıcı ve etkileyici anlatımı, betimlemeleri, düşsel kurgunun naif bestesi olup kitaptan beyninize ve yüreğinize akıyor adeta. Bir bahar sabahının şuh mirasını, bir akşam sıcağının bunaltıcı namlusunu yüzünüzde hissediyorsunuz.
Üstelik genç yazarımız bu ilk öykü kitabı ile prestijli bir ödülün de sahibi olmuş. Notre-Dame de Sion Fransız Lisesi ile Notre-Dame de Sion'lular Derneği tarafından düzenlene NDS Edebiyatın Mansiyon ödülüne layık görülen Pele’nin Öldüğü Yaz isimli hikâye kitabının hak ettiği değeri görmesi dileğiyle kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından birkaç bölüm aktarmak istiyorum.
“ Kaan Kara ilk eseri Pele’nin Öldüğü Yaz’da geniş bir insan yelpazesinden rengârenk yaşantılarla çıkıyor karşımıza. En derin hüzünlerden ansızın havai fişek gibi patlayan sevinçlere ve çocuksu kırgınlıklardan akıl almaz gamsızlıklara değin sayısız duyguyla kol kola yürütüyor bizi…
Bilenmiş satırını kesme tahtasında saydıran kebapçılar, röveşata atan ihtiyarlar, zorlu babalar, kara sevdaya tutulmuşlar, yoksullar, deliler, sahtekârlar, sıcaktan nevri dönenler, yollara düşenler… İstiridye misali kabuğu aralanan her bir öykü içten, yalın ve felsefi incilerini şairane bir anlatım eşliğinde sıra sıra döküyor ruhumuza.
Karşısına kurulduğumuz, sönmeyen ama karşısında bir bir söndüğümüz bir mum ışığı yaşam. Kalemini mum ışığı ile aramıza uzatan Kaan Kara, kahramanlarının gölgeleriyle hayatlarımızın ve sokaklarımızın köşelerine fener tutuyor. Bize, bizden, içimizden öyküler anlatıyor. Homeros’tan Dede Korkut’tan beri süregelen bir gelenek, Pele’nin Öldüğü Yaz’la meclisinde bir neferini daha ağırlıyor.”
Çukurova’mızın sayısız sanatçıları arasına ismini altın harflerle yazdıran Kaan Kara kardeşimi bu eşsiz eserinden dolayı kutluyor, yeni eserlerini merakla bekliyorum.
“Yüreği ve gözleri yağmur kokan insanları severim hep, o insanlar ki zerre dahi kötülük geçmez aklından.” Selim Savaş Karakaş