Toplumun tüm kesimlerinde o kadar büyük bir kimlik kaybı yaşanmaya başladı ki, bireyler artık ülke sokaklarında ya kimlik kartı olmadan ya da sayısız kimlikle dolaşmaya başladılar.
Anlayacağınız üzere bahsettiğim kimlik; cüzdanlarımızda taşıdığımız, üzerinde fotoğrafımızın, doğum yerimizin ve tarihimizin , seri numarasının vb. bilgilerin yerleştirilmiş olduğu ve içinde çip bulunan somut cisim değil: arkasında yüzyıllardır süregelen toplumsal bir kültürel birikim , önünde ise toplumun bekası ve hürriyeti olan bireysel veya kollektif olan karakter kimlikleri.
Eskiden farklı kuşaklar deyince aklımıza biri çocuk biri yetişkin diğeri de yaşlı olan üç insanın siması gelirdi. Lakin artık kuşakları birbirinden ayıran mihenk taşları o kadar bollaştı ki biz farkında olmadan dört bir yanımızı toplumsal çöküşün tınıları ile sardılar. Artık bir teknolojik gelişme öncesi ve sonrasında doğan çocuklar arasında bile kuşak farklılıkları öne çıkmaya başladı. Bundan ötürüdür ki bizi birbirimize bağlayan soyut sicimler giderek azalmaya ve bizi birbirimizden koparmaya başladılar.
İnternetin de hayatımıza girmesi ile özellikle gençlerde tektiplileşme ve diğer uç nokta olan marjinalleşme arasında ezilerek yitikleşmeye başladılar.
Bir TikTok videosu ülkedeki tüm gençlerin saç kesimini ve giyim tarzını, bir Youtube videosu milyonların fikirlerini ve zikirlerini, bir Tweet toplumun ideolojik yaklaşımını değiştirebilecek nüfuz gücünü edinmeye başladı. Sosyal medyada bulunan sayısız kanalı ve profili de hesaba katınca toplumda oluşabilecek birbirinden farklı o kadar çok fikir kombinasyonu var ki her birine yetişmek artık neredeyse imkansız.
Diğer yandan da her ne kadar kontrollü olduğu söylense de kontrolün çoktan meydanı terk ettiği ipek yolunda yaklaşık 12 yıl önce başlayan ani ‘ticaret’ artışı her ne kadar ciro yükselmesi sağlasa da Türk demografisini derinden sarstı. Kültürel farklılıklar artık sadece göze çarpmakla kalmıyor kanatıyor bile. Bu konuda söylenebilecek çok fazla şey var ama susmayı tercih ediyorum. Umarım vermek istediğim mesaj alınmıştır.
Son 10 senedir yaşanan, gündemi şekillendirmekle kalmayıp çeşit çeşit yeni ve çarpıcı gündemler yaratmakta olan; kimi zaman sağlık, kimi zaman can , kimi zaman makam , kimi zamansa güven çalan büyük olaylar artık alışılmışın dışında değil , aksine gündelik hayatımızın yapı taşları oldular. Artık olaysız, adrenalinsiz, sessiz geçen bir gün; bir anlam ifade etmiyor.
Tüm bu olaylar özellikle gençler arasında olmak üzere toplumda bir amaçsızlık ve umutsuzluk titreşimleri yaymaya başladı. Geleceğin belirsiz, kaderin meçhul ve bir sonraki adımın ne yöne olacağı habersiz olduğu için artık bireyler akılcı olmayan, zevk ve hevesler üzerine kurulu planlar ve eylemler gerçekleştirmeye başladırlar. Artık öznenin, nesnenin ya da diğer cümle ögelerinin hiçbir önemi yok. Sadece heves ve zevkler.
Hal böyle olunca kimliksiz bireylerin ortaya çıkmasının acı bir sonuç değil kaçınılmaz bir son olduğu gayet anlaşılabilir. Ardı arkası kesilmeyen özgüven ve benlik duygusunu körelten olaylar ve bireyler zamanla kişiyi kendisi hakkında dahi karar veremez duruma getiriyor. Bireyler kendilerini geliştirecek, ileri taşıyacak ve topluma faydalı olmalarına yarayacak şeylerden koşar adım uzaklaşıyorlar.
Maalesef ki Cumhuriyet toplumu ve gençliğinden çok ama çok uzaklaştık. Artık her hangi bir ideolojinin hedeflediği ya da düşlerini kurduğu ‘en’ noktasına ulaşmak bizim için giderek zorlaşıyor. Kimlik kaybı ile birlikte kolektif bilincin yıkılışı, yakın tarih özelinde de dahil olmak üzere geçmiş bilincini yok ediyor. Bu da bizi hedef toplumu değil, market toplumu haline getiriyor. Kaybettiğimiz toplumsal kimliği yeniden yaratmak da bizim elimizde. Yarını, bugünün zemini üzerine geçmişten aldığımız güçle inşa etmeye çabalamalı; en azından atalarımızın bize bıraktığı mirası sürdürmeliyiz.
Hepimize kolay gelsin.