Belki de insana hediye edilmiş en güzel şey.
Bizi günlerce normal yaşamdan alıkoyan, uykuları kaçıran , insanın yaşama hevesini alan olayların zihinden silinebilme özelliği.
Olayın büyüklüğü ya da üzerimizdeki etkisine göre, zihnimizden silinebilmesi ya da en azından ufak ufak unutulmaya başlanması zaman alabilmektedir.
Ancak sürecin sonunda unutmak, insan için eşsiz bir araçtır.
Fakat ne yazıktır ki bizi kötü etkileyen olayların yanında , hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken şeyleri de unutabilmekteyiz.
Kulağımıza küpe etmemiz gereken bu olayları öylesine hızlı unuturuz ki hatırlayınca , normal hayata devam etme ikiyüzlülüğüne kapıldığımız için kendimize kızarız.
Yakınlarda yaşanan , toplumun büyük bir kesimini etkileyen bir olay canlandı mı zihninizde ?
Evet , deprem. Ülkenin 5’te biri halen ufak sarsıntılarla zihninde bu olayı tekrar tekrar tecrübe ederken biz daha önce Van , İzmir , Elazığ depremlerini nasıl unuttuysak Kahramanmaraş’ta yaşanan bu iki depremi de çabucak unutmayı başardık.
Elbette ki insanların normal hayatların devam etmesi ,ailevi ve bireysel yaşamlarında gerginlikten ferahlamaya geçiş sağlamaları gerekmektedir. Ancak gördüğüm kadarıyla ,olayı mesafeden dolayı hiç önemsemeyenler bir yana ; yaşananların arkasındaki sorumlu insanlar bile artık umursamamaya normal hayatlarına devam etmeye başladılar.
Depremin üzerinden daha 1 ay geçmeden uzmanların küçük depremlerin devam ettiğine ve beton dökülmemesine dair ikazların sürmesine rağmen yine tuğladan kuleler yükselmeye başladı.
Peki neden unutmamız gereken şeyleri unutuyoruz?
Neden büyük olayların ardından birkaç hafta geçince unutmaya başlıyoruz?
Çünkü olayların sadece yarattığı tahribata ya da ortaya koyduğu sonuçlara odaklanıyoruz.
Sebepleri hiç umurumuzda bile değil.
Oysa en basitinden bir gönül meselesi yaşandığında bin kere sorguluyoruz nerede hata yaptığımızı.
Ayrılık sonrası bir barışma yaşandığında yahut yeni bir ilişkiye adım atıldığında sürekli kendimizi dürtüyoruz önceki hatamızı hatırlatarak.
Yine o hatayı yapıp kaybetmekten korkuyoruz ve emin adımlarla ilerlemek ve ilişkiye dolayısıyla kendimize zarar vermemek için çabalıyoruz.
Peki, neden bu özveriyi toplumsal bir merceğe çıkarmayalım?
Sadece ben anlayışından, herkes için anlayışına dönmüyoruz?
Biz farkında olmasak da bireyselleşmeye başladıkça kaybediyoruz.
Empati duygusunu kaybettiğimiz her saniyede, unutma duygusu bize kin beslemeye başlıyor ve yaptığımız hatalar çabucak zihnimizden siliniyor. Sonuç olaraksa o hataya tekrar tekrar düşüyoruz.
Hatalardan ders almanın ve bize zarar veren şeylerden bazılarını unutmamanın gerekliliğinin bilincinde olmalı ve geçmişten ders alarak toplumsal bir gelecek kurma gayesi edinmeliyiz.
Çünkü bilinmelidir ki: Hata, yapılınca değil unutulunca zarar verir.