Dedi ki:

Merhaba...

Dedim ki:     

Benim için en güzel selamlama sözcüğüdür, Merhaba.

MERHABA!

Dedi ki:

Farkı nedir diğer selamlama türlerinden?

Dedim ki: 

"Merhaba"nın içinde;

Nâzım Hikmet var,

Hermann Hesse var

Orhan Kemal var,

Pablo Neruda'nın var,

Sabahattin Ali var,

Dostoyevski var

Aziz Nesin var,

Tagore var

Ahmet Arif var,

Abrlardus Marcus var,

Cemal Süreyya var,

Ve daha nice sayabileceğim, başımı dik tutan değerler var.

Dedi ki:

Bu kadar çok değer varsa heybenizde, benim için sevindirici. O halde sizinle konuşmalarımız bitmeyecek.

Dedim ki:     

İstediğin sürece...

Dedi ki:

Okumak insana ne katıyor?

Yani okuyan ile okumayan arasındaki fark gerçekten belirgin mi?

Dedim ki: 

Gece ve gündüz arasındaki fark kadar belirgin. Ama sadece sayfaları çevirmek değil okumak. Önce bilgi sahibi olup, daha sonra bunu bir fikre dönüştürmek gerekir.

Dedi ki:

Kendimi şanslı görüyorum. Her ifadeniz bende ayrı bir derinlik yaratıyor. Peki neden bu kadar çok okuyorsunuz?

Dedim ki:    

İstersen buna başka türlü cevap vereyim.

Dedi ki:

Heyecanla bekliyorum. Çünkü yine beni şaşırtacağınızı biliyorum.

Dedim ki: 

Orhan Kemal'den bir alıntı sorunun en iyi yanıtı olabilir.

"- Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman?

- Bitmeyecek dedi.

- Hiç mi?

- Hiç.

- Niyetin katip olmak mı yani?

- Hayır. İNSAN OLMAK!"

Dedi ki:

Çok etkileyici ama insan olmak için okumak yetiyor mu?

Dedim ki:    

Elbette yetmez. Fakat yaptığın her şeyi bilerek yapmış olursun. Tribünde bir seyirci olmaktan çıkıp, sahadaki oyuncu olursun. Farkındalık düzeyin artmış olur. Saymakla bitmeyecek kadar daha nice güzellikler...

Dedi ki:

En çok sevdiğiniz bir roman kahramanı karakteri var mı?

Dedim ki: 

Aslında okuduğumuz bir kitapta, insanlarla karşılaşmıyoruz. Fikirlerle tanışıyoruz. Devrimcilere alkış tutuyoruz. Aşklara imreniyoruz. Acılarını hissediyoruz.

Hasretlerine umut oluyoruz. Gidişlerinin önünü kesiyor, gelişlerinin yolunu açıyoruz.

Dedi ki:

Siz anlattıkça, bir an önce kalkıp bir kitap okumak istiyorum.

Dedim ki:    

Kitap okumak bir boş zaman etkinliği ya da hobi değildir. Okumak günlük rutinimiz olmalı. Okuyan ile okumayan arasındaki belirgin farkı ÖLÜ OZANLAR Derneği kitabından bir alıntı ile ifade edeyim.

"- Kitap okuyor musunuz Bay Anderson

- Hayır okumuyorum.

Eksikliğini de hissetmiyorum

- Fakat biz hissediyoruz."

Dedi ki:

Kapak olmuş!

Dedim ki: 

Yerinde bir cevap desek daha doğru bir ifade olur diye düşünüyorum.

Dedi ki:

Afedersiniz. Çok etkilendiğim için ağzımdan birden çıktı.

Dedim ki:    

Heyecanının farkındayım.

Dedi ki:

Peki hayatınıza etki eden, yani bugün okuduğunuz binlerce kitabı önünüze seren bir kaç kitap ismi verebilir misiniz

Dedim ki: 

Her kitap bir dünyadır. Ama bir kaç tenesini üzerimdeki etki durumu olarak söyleyeyim.

Öncelikle ortaokul yıllarında ilk okuduğum kitap Ömer Seyfettin'in Üç Nasihat kitabı ile lisede birinci sınıftayken Maksim Gorki'nin Ana romanını okudum. Bunlar benim için başlangıç açısından çok önemli.

Kitap biter.

Başka bir kitap başlar.

Başka başka hayatlarla,

Başka başka hayallere...

Yine de hepsinin içinde en özel sayılabilecek kitap Hermann Hesse'in Siddhartha adlı kitabı diyebilirim.

Dedi ki:

Özellikle okumamı istediğiniz kitaplar var mı?

Dedim ki:    

DÜNYA KLASİKLERİ

Dedi ki:

O halde Suç ve Ceza ile başlıyorum.

Dedim ki:

Ahh Raskolnikov ahhh

Dedi ki:

Afedersiniz ama anlamadım.

Dedim ki:

Okuyunca anlayacaksın.

Dedi ki:

Peki son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Dedim ki:

UNUTMA!

Okumak anlamaktır. Anlamak ise sevmenin başlangıcıdır.

Yine unutma!

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nda Peyami Safa ile olmak,

Halide Edip ile “Ateşten Gömlek”i giymek,

Ahmet Hamdi ile “Huzur” bulmak,

“Anadolu”yu Nazım Hikmet’le gezmek,

“Aşk”ı Cemal Süreyya ile yaşamak,

Tutunmak için Oğuz Atay ile “Tutanamayanlar”ı,

Halil Cibran ile “Meczup”laşmak,

Yunus Emre ile kendinden geçmek,

Pir Sultan ile hakkın sözü olmak,

Falih Rıfkı Atay ile “Zeytin Dağı”ında gezinmek,

Cemil Meriç ile “Bu Ülke”yi sevmek,

Halil Cibran ile “Asi Ruhlar”a eşlik etmek,

Paulo Coelho ile “Simyacı” olmak,

Richard Bach ile bir “Martı” gibi uçmak,

Dostoyevski ile “Suç ve Ceza”nın ne olduğunu bilmek,

Puşkin ile en güzel kızın “Yüzbaşının Kızı” olduğunu bilmek,

“Fareler ve İnsanlar”ın ne olduğunu Steinbeck ile anlamak,

Goethe ile “Genç Wertherin Acıları”na ortak olmak,

Vasconcelos ile “Şeker Portakalı” yiyebilmek,

Thomas Mann ile “Değişen Kafalar”ı anlamak,

Balzac ile “Vadideki Zambak”ı koklamak,

Yaşar Kemal ile pamuk tarlalarında “İnce Memet” ile tanışmak,

Sokrates ile “Savunma” yapabilmek,

Victor Hugo ile “Sefiller”le sohbet etmek,

Franz Kafka ile “Dönüşüm” yaşamak,

Albert Camus ile “Yabancı”laşmamak,

W. Shakespeare ile “Fırtına”ya yakalanmamak,

A. Çehov ile “Bozkır”da gezinmek,

Stefan Zweig ile “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”nu açmak,

J. London ile “Demir Ökçe”li ayakkabı giymek,

M. Gorki ile “Ana” sevgisi,

G. Petrov ile “Beyaz Zambaklar Ülkesi”inde gezinmek,

Montaigne ile “Denemeler” yapmak için;

İçin için okuyalım.

Çünkü, OKUMAK DİK DURMAKTIR!