Zor bir çağda yaşıyoruz. Umutsuzluk, kaygı, gelecek korkusu, çok fazla düşünmekten kaynaklanan zihinsel yorgunluklar, odaklanma problemleri, unutkanlık, agresiflik, uykusuzluk ve stres yönetimsizliğinin getirdiği daha birçok problem daha… Bugün en az on kişiden bir tanesi bu veya benzeri sorunlarla hayatını sürdürmeye çalışıyor. İlk etapta önemsiz gördüğümüz geçer dediğimiz birçok şey aslında çözülemediği için büyüyüp başka başka suretlerde karşımıza çıkıyor. O sizin önemsemediğiniz stres var ya hani, o bile bir müddet sonra kanser olarak karşımıza çıkabiliyor.
Yalnızca kötü, beklenmedik, ürkütücü/endişe verici sorunlarla da ortaya çıkmıyor.
Yeni bir göreve atanmak/terfi etmek, yeni bir çocuk sahibi olmak, hatta evlenmek gibi mutlu gelişmeler, iyi ve güzel olaylar bile bizi stresle tanıştırabiliyor. Stres konusundaki yanlışlarımızdan biri de şu: Stres önlenebilen ya da kolay savuşturulabilen bir şey de değil. Onu önlemenin değil, yönetmenin mümkün olabileceğini bilmemiz lazım. Strese karşı özel tepkiler geliştirmek, savuşturma yollarını öğrenmek zorundayız. Bu arada çoğumuzun farkına varmadığı “stres üreten” bazı “tanıdık” yanlışlarımız var. Onları da gözden uzak tutmamak gerek. Bunlardan ilki ve en çok yaptığımız şey aynı anda birçok şeyi birlikte halletmeye çalışmak. Bu çok işlemcilik durumu beyinde stres üretimini de arttıran büyük bir faktör. Size tavsiyem önceliklerinizi sıraya koyun. Gerekirse bir işlemi hallederken telefonunuzu dahi kapatın ve uğraşmakta olduğunuz o tek işi halledin. Sonrasında diğerlerini teker teker yapın. Bir diğer yanlışımız da karşımızdaki insana ‘ hayır’ diyememek. Maalesef Hayır!” demeyi beceremeyenler farkına varmadan taşıyabileceklerinden daha fazla sorumluluk yüklenmek zorunda kalıyor. Üstlendikleri ve asla tamamlayamayacakları çok sayıda iş nedeniyle de “endişeye kapılmak, pişman olmak, kapana kısılmış gibi hissetmek” gibi duygularla baş başa kalıyorlar. Tabii ve bunların her biri birer stres tetikçisi. Birinin size kendi ayak numaranızdan daha küçük bir ayakkabıyı giydirdiğini ve tüm gün işlerinizi bununla yaptığınızı düşünün. O dar ayakkabı ayağınızı gün sonunda ne hale getirirse, insanlara hayır diyememekte ruhunuzu aynı hale getiriyor. Benim sizlere en büyük tavsiyem kendinize ufak ufak adımlar belirleyin. İlk adımı halletmeden ikincisini düşünmeyin bile. Programlı olun, iyi uyuyun, dinlenin, sosyalleşin, eğlenin, sizi rahat ve huzurlu hissettirecek arkadaşlarınızla vakit geçirin, öfkeden uzak durun ve kendinizi dinleyin.
Bizler robot değiliz. Bu kadar yük yüklenmemiz gerekmiyor. Psikolojide dahi karşınızda çocuğunuz da olsa önce kendinizi düşünün sonra ona o da gerektiği kadarıyla fedakârlık yapın diyor uzmanlar. Siz kendinizi paralarcasına bir işi yaparken ona da kendinize de tam anlamıyla yardım edemiyorsunuz aslında.
Bir de en çok yapılan diğer hatalardan bir tanesi insanın kendini diyet programına sokması gibi hayatına katı kurallar koyup yine psikolojisini bozması. Hayatı düzene almak için kurallar koyulur ve uygulanır; hayatı kendine zindan edip mutsuz olmak için değil. Lütfen bunları unutmayalım.
Sağlıcakla kalın. Haftaya görüşmek üzere…