Saygı vardı bir zamanlar. Oturulan odaya yaşça büyük birisi girince bir doğrulur önünü iliklerdi küçükler. İşe ya da okula giderken sabahları tanıdık esnaflara gülümsenir günaydın denir. İş yerinde veya okulda sizden büyük ya da küçük kim olursa olsun konuşurken mesafe korunur, üsluba dikkat edilir, yanlış bir cümle kurmaktan karşıdakini kırıp incitmekten çekinilirdir. Yaşadığımız mahallede yüksek ses kavga gürültü olay neredeyse hiç olmazdı. Özür dilerim, rica ederim, ‘nasılsınız?’lar, ‘müsterih olun’lar, ‘arz ederim’ler duyardık hep büyüklerden ve çevreden. Şimdi bunları yazınca birçoğunuz eminim diyordur ki; Hangi Türk filminden çıktı bu cümleler?
Eminim birçoğunuz da bunları duymuyor ya da çok azınız belki bir iki tanesini duyuyordur. Evet doğru. Kulağınıza inanılmaz gelse de tüm bunlar yaşandı. Belki hala bilmediğimiz bir yerlerde bu güzel cümlelere dair bir umut vardır kim bilir. ?
Babamın annemin işten eve gelince sohbetlerini anlattıklarını dede korkut masalı gibi dinlerdik. Bir keresinde babam bir mağazadan tekli bir koltuk almış. Aldığı esnaf tanıdıkmış tabi. Babamı tekrar görünce koltuğun diğer tekini de size yolluyorum bunlar takım demiş adam. Babam şaşırmış. ‘Lütfen yapma daha geçenkinin taksiti bitmedi’ derken, Esnaf; ‘Önemli değil olunca bunu da ödersiniz’ diye koltuğu göndermiş eve’. Babam yüzünde bir gülümseme anlatırdı hep. Hatırlıyorum. Her zaman saygılı ve borcuna sadık olmasının bilinirliği başına böyle işler açardı arada.
İlk evimiz yani benim doğduğum ev kiraydı. Annem yıllarca tek sayfaya imza atmadan oturduk birbirimize güvenirdik aile gibiydik derdi ev sahibi için. Annem çok yorgun ve dalgın olduğu günlerde bazen benimle dışarı çıktığında anahtarını evde unuturdu.
Babam eve gelene kadar, ev sahibimiz Fazilet Hanım her seferinde gülerek kapıyı açar bize çayla börek ikram ederdi. Hiç gocunmaz aksine çok mutlu olurdu. Annemle uzun uzun sohbetler ederlerdi. Bunlar çocukluğumdan aklımda kalanlar. Aynı zamanda evimizden misafir hiç eksik olmazdı hatırlıyorum. Komşu çocukları akraba çocukları evde, evin önündeki bahçede koşturup oynardık. Çok gürültü yaptığımız günlerde olurdu.
Babam hep, ‘Çocuk kahkahası ve koşuşturması kadar güzel şey var mı?’ derdi. Hiç kimse oyunlarımıza müdahale etmez bize kızmazdı. Mutlu günleri paylaştığımız kadar hüzünleri de aynı güven duygusuyla paylaşırdık. Kimse kimseyi kınamaz, laf söz etmez, dedikodu yapmaz. Bir komşunun evine yeni bir eşya alınınca hepimiz mutlu olurduk. Babam işte, annem de evde yorulan insanlardı. Bir gün bir kavgalarına şahit olmadım.
Babam kızınca evden çıkar bir süre tur atıp geri gelirdi. Annem de ne kadar zorlu zamanlardan geçerse geçsin babama hep çok saygı duyardı ve her ne kadar arada çekişse de çok severdi onu.
Bu anlattıklarım hatırladığım kadarıyla aklımda kalanlar. Daha anlatsam herhalde köşe değil roman yazmam gerekir. Sanki başka bir dünyadan bahsettim gibi geldi. Olağan dışı geldi değil mi sizlere de…
Ama bunlar bir zamanlar vardı. Bunlar yaşanıyordu. İnsanların birbirlerine olan saygısı güveni mesafesi olağanüstüydü. Bugünlere bakınca çok özlüyorum o zamanları. Saygı çoktan vefat etti. Yıllar evvel gitti aramızdan.
Bizler bugün bir parça sanatta bir parça sporda bir parça müzikte onu bulmaya çalışıyoruz galiba. Onu arıyoruz hep. Anlattığım şeylerin tekrar yaşanması zor olsa da, bunları hatırlamak, hatırlatmak ve hayatı utandırmak gerektiğini düşünüyorum.
Sağlıcakla kalın.
Haftaya görüşmek üzere…