Geçmişin özlemle anılan ve imkansız olsa da dönülmek istenen yaşanmış günlerinin, çocukluğuma ve gençliğime denk gelen taraflarında büyütmüştüm vicdanımı. Bu durum öğretiyordu bana; çelik çomak, yakan top, bilye oynarken haksızlığa karşı durmayı, sevildiğini bilmeyen güzeli sadece görmek için saatlerce güneş altında sabırla kalmayı… Vicdanımın karanlığa baş kaldıran gür sesi güneşe arkadaşlık ederek, ortadan kaldırıyordu yalnızlığımı. Büyüyen vicdanım ve bedenimle yüreğimde büyütüyordum sevdalarımı. Sevda dediysem hani, günümüzde hızına dahi yetişilemeyen yaşananlarla bir tutulmasının bile acı vereceği unutulmamalıydı. Tüm hücrelerime kadar nüfuz edip, gerçekliğin deminde farklı hülyalar yaşatan duygularım; ne yere düşer atılırdı, ne piyasaya düşüp pazarlarda satılırdı. Tıpkı bir düşüncenin inanmışlığına verilen emeğin, zihinde ve yürekte büyütülüp korunup kollanmasıydı.
Gerçek sevdaların büyülü atmosferlerinde, hissiyatımı kelimelere döktüğüm eskilerden bir şiirimle bu haftayı noktalayalım. Sevdalarda kalın…
Seni Düşündüğümde
Seni düşündüğümde
Sırt çevirme,
Sevgi dikeyim nazına.
Süresi belli değil
Ömür yolculuklarımın…
Kuşatılmış her anımda
Yoldaş bildim yanıma.
Seni düşündüğümde
Çember içinde olsam da
Bir sınırı yok
Sana olan aşkımın.
Yani bir bütün gibi…
Bir şehir, bir ülke
Ya da bir kıta gibi değil
Dünya gibi seviyorum…
Seni düşündüğümde
Çemberden çıkıyorum
Çıkıpta;
Özgür taraflarıma
Esaretimi anlatıyorum.
Özgürlük yoksa
Sen yoksun biliyorum.
Seni düşündüğümde
Bana birşeyler oluyor
Sanki şair oluyorum
Akan suya,
Aşk şiirleri okuyorum.
Okudukça arınıyor
Kana kana içiyorum.
Bir şeyin içine
Herşeyi koyuyorum…
Hasreti ellerine,
Özlemi dillerine,
Sevdamıda yüreğine.