Çiçeği burnunda bir güneşin yaprak dökümü kehribar sarısı ıssızlığın gölgesine demir atar, gömülür hiçliğe…

Işık ölmeden önce günlerce S.O.S vermişti ama ne yazık ki kimse görmedi ve duymadı. Belki gören de oldu duyan da oldu ama önemsenmedi ışık! Bir söylentiye göre sağır sultan bile duydu, Kör Osman bile gördü fakat olmadı işte, yıkıldı ışık cehennemin dibine.

Savaşı hortlatmak basit bir parmak şaklatmasına bakarken barışı sağlamak imkânsızdır ve mucizedir. Özellikle bu coğrafyada adı konmamış bir kıvılcım yangınlar doğurur, dokuz doğurur. Herhangi bir canlı için yangının ortasında kalmak en dehşet verici felakettir. Uçarken kanatları yanan kuşların bir Anka misali yeniden doğacaklarını mı sanıyorsun? İmkânsız! Anka bir efsanedir. Efsanelere güven olmaz. Kabul ediyorum, eğlencelidir, olağanüstüdür, şaşırtıcıdır… ama zindanların gün ışığı vurmayan nem tutmuş merdiven basamakları gibi kaygandır. Gerçek; kutsaldır!

Boğazını temizledikten sonra umudun gırtlağından koşarak gelen kesik kesik inleme nağmelerini de yutar yangın. Bir dehlizdir yangın, kara deliktir, şeytan üçgenidir…

Ses avcıları da kapmış her köşe başını, vurur şakağından imdat çığlıklarını. Ateşe belenen kurşun doğruca gözlerine bakar insanın, delip geçer ruhunu, milyon parçaya böler inancını. Tanrının adaletini de sorgulamaya başlarsın!

Işık, ölmeden önce günlerce S.O.S verdi ama ne yazık ki kimse görmedi ve duymadı.

Görülmeyen Ses

Çıplak ayaklı zaman

Acı şarabın kurumuş dudaklarına dokunur

Bahardan kovulmuş sarı saçlı bir karanlık

Issız dalgaların koynuna vurulur

Cesedimi taşıyan dalgalar, lodos küstü

Ters döndü tabutum

Her rüzgârın istasyonlarında kazınır adım

İtiraf ediyorum parmak izin sinmiş gölgelerime

Ve öpüyorum bakışlarını en cüzzam yerinden

Kesilmiş sesi öpüşlerinin

Ellerim denizaşırı bir ıslığa meyletti

Günlerin aynada batışı esnetse de ruhunu

Her çağda öldü Keremler

Sus biraz

Göğsümdeki avizenin dinle melodisini

Perdelerine sokakların eski bir replik döşemişsin

Kokuyor nefesi masumiyetin

Bırak artık bardağı

Gel...

Sinestezi...

Selim Savaş Karakaş