Başıma gelen bazı musibetler sonrası yaşadığım ruhsal bunalımı nasıl aşabileceğimi düşünürken çok kişi ile konuştum, akil adamlara akıl danıştım, bu işlerin gurusu olarak bilinen kişilere nasıl mutlu ve huzurlu olabileceğimi, ne yaparsam neşeli ve umursamaz bir insan olabileceğimi, beni sürekli zinde tutacak gücün ne olduğunu sordum. Üzerine çok düşündüm, çok konuştum. Sonunda buldum. Ne olduğunu, nasıl olduğunu bu yazıda benim durumumu yaşayanlarla paylaşmak istiyorum.

Okuyucum bilir; Ben kitabın ortasından yazmayı severim. O yüzden işin kurnazlığına kaçıp koca bir yazıyı size okutup ondan sonra hayal kırıklığı yaşatacak bir cümle ile yazımı bitirmeyi sevmem. Aklımdaki neyse hiç uzatmadan, dolandırmadan önce yazar. Sonra nedenlerini açıklarım. Bu yazıda da öyle yapacağım.

Kıymetli okur!

Bütün araştırmalarım sonucu ortaya çıkardım ki; bu dünyanın en güzel şeyi Türkiye’de hayata soldan bakmak ve kendini solcu zannetmektir. Bakın solcu olmak demiyorum. Solcu zannetmektir. Türkiye’de gerçekten solcu diyebileceğimiz bir avuç insan var onlar da etikti, ahlaktı, herkes için eşitlikti vs. derken hayatlarını zaten kendilerine zindan ettikleri için onları bu yazının dışında tutuyorum. Ben hayatımın bundan sonrasında benim de yapacağım gibi hayata soldan baktığını zannedip, solculuk oynayarak nasıl huzurlu olunabileceğini ve mutluluğun yollarını sizlerle paylaşacağım.

Şimdi bu satırları okuyan insanların (özellikle kendisini solcu zannedenlerin) hemen itiraz edeceğini ve zırlamaya başladığımı söylediklerini zannediyorum. Öyleyle ben nedenlerini yazayım, takdiri size bırakayım.

Türkiye’de hayata soldan bakanların yani kendisini solcu zannedenlerin dünya solu ile hiçbir zaman aynı çizgide buluşmadıkları malum.

Mesela din meselesinde dünya solu bütün inançlara, bütün ideolojilere eşit mesafede yaklaşır ve dinin hayatlarına hükmetmesini kabul etmez. Türkiye’de ise biraz gariptir. Bütün inançlara, bütün ideolojilere, bütün izmlere, bütün dinlere saygı gösterir. Bunun tek bir istisnası vardır İslam inancı. İslam’ın kendisine laf söyleyemedikleri için de bunu şeriat üzerinden bir ayrıştırmaya götürür, (ki aslında her dinin ve inancın kendi şeriatı vardır ancak bizde şeriat denilince akla sadece İslam gelir onu da bilmedikleri için sadece kafa kol kesmek diye küçümserler) ve İslam’a ne kadar öfkeleri varsa rahatça ifade ederler ama bunu yaparken asla İslam kelimesini kullanmazlar. Mesele diğer dinlerin şeriatına gelince ise onlara karşı çok saygılıdırlar.

Siyasal konularda da biraz kafaları karışıktır. Mesela sosyalizm ve/veya komünizmle yönetilmek istenirler ama sıkı birer Kemalist’tir hepsi.

"Ne alaka? Olamaz mı?"

Bilmem. Mustafa Kemal’e atfedilen; "Komünizm, Türk dünyasının en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmelidir" sözünü düşününce sanki olamaz gibime geliyor ama tabi ben onlardan daha iyi bilecek değilim.

Kemalizm deyince... Türk solcusunun Kemalist olduğunun en belirgin özelliği rakı masalarından fotoğraf paylaşmaktır.

"Atatürk kuru fasülye yemeyi çok severdi" yazdığı ve kaynakçası dahi olmayan kitabını bunlara sadece 1881 adet bastım diyerek 2500 TL’den (yaklaşık 397 dolar. Bugünkü kurla yaklaşık 15 Bin TL) satan adamı el üstünde tutup yazılarını her gün yeni bir vahiy gelmiş gibi okuyarak hatmetmek de bir diğer özellikleridir.

Unutmadan bir de her harzelerini kapatacak muhteşem bir argümanları vardır; "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" diye slogan atmak, 10. Yıl ve İzmir marşlarını söylemek. Mesela Gençliğe Hitabe’yi okuyamamışsanız sorun yok. Halk sizi yuhalarken patlat bir slogan ya da aç 10. Yıl Marşı’nı son ses, el üstünde tutulmaya devam et.

Yerelde belediye başkanı mı seçildin? Bu insanlar için hizmet yapıp da kendini heder etmene hiç gerek yok. Seçmenin nasılsa şunu söyleyecek; "Asla memnun değiliz. Kesinlikle istemiyoruz ama mecburen gidip gene bu partiye oy vereceğiz."

Mesela seçimlerden önce İsa/Mesih gibi kurtarıcı rolüne bürüdükleri, "İkinci Atatürk, Dede, Ghandi, Karaoğlan" vb. şekilde yüceltici lakap taktıkları insanları seçimleri kaybetmeleri halinde arkalarına teneke bağlayarak, etmedik hakaret bırakmadan gönderirler aralarından.

Aslında örnek çok. Daha giriş yaparken bize ayrılan bölümün sonuna geldik. Belki de bu yazının devamını yazmam gerekir ama güncel bir örnek olduğu için boykot meselesini de yazmadan bitirmeyeyim bu yazıyı.

Bugüne kadar özellikle katil İsrail işgal güçlerinin mazlum insanlara yönelik katliamlarına karşı sadece ülkemizdeki insanların değil dünyada farklı inanç ve düşüncedeki tüm duyarlı insanların Siyonizm'e destek veren kuruluşlara yönelik boykotuna burun kıvıran yurdum solcular bugün kendi ülkesinin şirketlerine yönelik boykota imza atıyorlar. En komik yanı da ne biliyor musunuz; Orasını burasını açarak, ona buna küfür ederek, soytarılık, şarlatanlık yaparak sosyal medya ünlüsü olmuş kişiler kendilerine destek vermedi ya da açıklama yapmadı diye faşist bir baskı ile onlara da boykot uyguluyorlar.

Dedim ya bu ülkede en güzel şey; kendini solcu zannetmek. Bu ülkenin en kafası güzel insanları da tatlı su solcuları…

İşte ben de son zamanlarda yaşadığım bütün sıkıntılarımı ve dertlerimi onlara uyarak, onlar gibi düşünerek atmaya başladım yavaş yavaş.

Bazılarının bana şöyle dediklerini duyuyorum; "Gerçek solculuk bu değil."

E! Biliyorum. Biliyorum…