Ülkenin gündemi o kadar çok hızlı değişiyor ki gün geliyor üzerinde çok düşüneceğimiz, dikkatle takip etmemiz gereken olayların üstü bir şekilde seçim, enflasyon dalgalanması yahut iç ve dış gelişmelerle kapatılıveriyor bir anda. Belki çoğunuz hatırlamaz 2021 yılının Ekim ayında, TÜBİTAK Marmara Merkezi ekibinde görevli Doç. Dr. Dilek Dündar Erbahar’ın hiçbir rahatsızlığı ya da sorunu olmadan banyoda ölü bulunmasını. Es geçtiğinizi anlar gibiyim, çünkü çoğunuz bırakın bu haberi, belki de bu bilim insanımızın ‘’UNESCO Bilim Kadınları İçin’’ program ödülü almaya hak kazandığını bile bilmiyorsunuzdur.
Görüşülen dava ile mahkemenin takipsizlik kararı vermesi, gerekçe olarak eşiyle boşanma şamasında olduğundan depresyonda sürecinden geçtiğinin dile getirilmesi her zamanki şüpheli ölümlerin üstüne atılan ve halkı ikna etmeye sevk eden basit birkaç sebepten öteye gidemezdi elbet. TÜBİTAK’ta zehirli gazlara yüksek algılama hassasiyetine sahip, üstün performanslı, seri üretime uygun, ekonomik, düşük güç tüketimiyle çalışan, kompakt kimyasal sensörlerin geliştirmesini amaçlayan çalışmaları yönlendiren bu ulu, merhum bilim insanımızın, eşine bir not bırakıp, böcek ilacı içerek intihar ettiği gerçeğine inanmak mümkün olabilir mi? Üstelik, odada siyanür izleri de bulundu. Dünyanın gözü, onun geliştirdiği bu projenin üzerindeyken, intihar süsü verilmiş böyle bir ölümün perde arkası ciddi bir şekilde araştırılmalı ve kesinlikle unutulmamalı, hele ki küresel stratejilerin paralı ajanlarının ülke ülke cirit attığı bu denli kritik bir zaman tünelinden geçerken...
Enteresan donelerden birisi de Doç. Dr. Dilek Dündar Erbahar’ın bıraktığı bir notta gizli. Eşine bıraktığı notta ,27 kez ‘çok’ sözcüğünden bahsetmesi. Davanın devamı ile ilgili ‘’27’’ sırrı davanın seyrini değiştirebilir, belli ki kodlama sistemiyle bir mesaj bırakmak istemiş. Dilek hocanın projesinin, askeri ve endüstriyel alanlardaki güvenlik birimleri ile sanayi kuruluşlarında kullanılması hedefleniyordu.
Bu denli kritik proje ve başarılarının mimarı olmuş ve daha fazlasını yapmaya aday bir bilim insanımızın intihar edip, hayatına basit bir şekilde son vermesi aklı yerinde olanın kabullenebileceği bir ölüm değil ve de olmamalı. Dilek Hoca gibi nice hünerli neferlere ihtiyaç duyduğumuz bu yüzyılda bu tarz kolay ölümlerin üzerine çok sert ve acımasızca gidilmeli... Ama, faili meçhulleri aydınlatma kariyerimiz son derece karanlık iken bu biraz zor gibi.