Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Türkiye'nin siyasi sahnesine hızlı bir giriş yaptı ve 2002 yılından bu yana neredeyse her seçimden galibiyetle çıktı. Bu başarının ardında, ülkenin kalkınma hamlesine öncülük ederek 'muasır medeniyetler seviyesine' ulaşmayı hedefleyen politikalar yer aldı. Ancak son dönemde, AK Parti içindeki dönüşüm ve yozlaşma tartışmaları gündemin ön sıralarına yerleşti.

Partinin ilk dönemlerinde 'dava' bilinci ve ülke menfaatlerine sıkı sıkıya bağlı kadrolar görevdeydi. Ancak, zamanla iktidarın cazibesi yeni figürlerin partide yer bulmasına neden oldu. Bu durum, AK Parti’ye gönülden bağlı olanlarla, 'AKP’li' olarak nitelendirilen ve menfaat odaklı hareket eden yeni yüzler arasında bir ayrışmaya yol açtı. Bugün, halk arasında bile AK Partililer ve AKP'liler olarak farklı grupların varlığından bahsediliyor.

Geçtiğimiz hafta Rize’de işgalci Siyonist terör rejimi İsrail yanlısı bir firmanın açılışında AK Parti’li belediye başkanı ve bazı yöneticilerin bulunması, bu ayrışmanın sembolik ve son bir göstergesi oldu. İsrail, özellikle Filistin’deki operasyonları nedeniyle Türkiye’de sert bir şekilde eleştirilen bir rejim. AK Parti'nin kurulduğu günden bu yana Filistin halkına verdiği desteği göz önüne aldığımızda, bu durum parti tabanında ciddi bir rahatsızlığa neden oldu ancak Rize İl Başkanı Yılmaz Katmer’in, bu olayla ilgili halkı suçlayarak savunmaya geçmesi, halk ile yöneticiler arasındaki mesafenin giderek açıldığını net bir şekilde gösteriyor.

Bir başka örneği de Adana’dan vereyim. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın Türkiye Buluşmaları kapsamında Adana’da bir dizi programa katılacağı belirtilerek basın mensupları davet ediliyor. Yalnız Bakan Bey basın toplantısına 40 dakika geç geliyor. Bunun için ne bir özür diliyor ne de gecikmeyle ilgili bir bahane belirtme ihtiyacı hissediyor. Çünkü kendisi bir bakan. Gazeteci elbette onu beklemek zorunda. Her neyse önündeki kağıtlarda ne yazıyorsa onu okuyor ve basın açıklamasını bitiriyor. Tabi gazetecinin okuma yazması yok. Olsa da zaten okuduğunu anlamaz. O yüzden muhterem Bakan Bey okuyacak ki biz anlayabilelim ve bunu topluma aktarabilelim. Bitti mi? Bitmedi. Bakan Bey lütfedip; "Soru sormak ister misiniz?" diye sormuyor bile. Kamuoyu adına görev yapan basın mensuplarına yönelik bu tavır, bazı hükümet yetkililerinin halktan ilkelerinden ne kadar uzaklaştığını gözler önüne seriyor. Özellikle yerel basın mensuplarının, bakanların günlük programları hakkında yeterli bilgi alamaması, siyaset ile medya arasındaki iletişimdeki kopukluğun bir başka örneği.

Son yapılan anketlerde, CHP'nin uzun yıllardan sonra AK Parti'yi geride bırakma ihtimali doğdu. Burada asıl soru, CHP’nin bu yükselişinin kendi başarılarından mı kaynaklandığı, yoksa AK Parti’nin geçmişteki başarılarına gölge düşüren politikalardan mı ileri geldiği. Bu sorunun yanıtı, Türkiye’nin yakın gelecekteki siyasi dinamiklerinin şekillenmesinde kritik bir rol oynayacak.

Sonuç olarak, AK Parti'nin bugünkü durumu, içerde yaşanan dönüşümle birlikte, iktidarın cazibesine kapılan yeni kadroların varlığı, partiyi kurucu değerlerinden uzaklaştırmış gibi görünüyor. Halkın güvenini tekrar kazanmak için parti içindeki yozlaşma ile mücadele edilmesi ve şeffaflık ilkelerine geri dönülmesi gerekecektir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın parti yönetimindeki ve kabinedeki değişiklikle ilgili vurguları önemli ama değişen isimleri göreceğiz. İşte o da bize şunu gösterecek; Ak Parti AKP’lilere teslim edilecek mi yoksa özüne dönebilecek mi?

CHP HALA HALKTAN KOPUK, İKTİDARA HALA UZAK

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adında halk kelimesi geçse bile hala halkın değerlerine ve sorunlarına çok uzak bir siyesi anlayış ile yönetiliyor. Son seçimlerde iktidar olma potansiyeline rağmen muktedir olma konusunda ciddi sıkıntılar yaşayacağı da aşikâr. İktidar olmanın yalnızca seçim galibiyetiyle ölçülmeyeceği, asıl başarının milletin değerlerine sahip çıkmakla, sorunlarını anlayıp bunu çözmek için politikalar üretmekle mümkün olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli.

Bu yazdıklarımı sırf muhalefet olsun diye yazmadım. Elbette düşüncelerimi destekleyen argümanlarım var.

Adana'nın Karataş Belediyesi’nde çalışırken CHP’li Belediye Başkanı Ali Bedrettin Karataş tarafından haksız yere işten çıkarıldığını iddia eden İsmail Bulut’un hikayesi bu noktada çok şey anlatıyor. Eylemini başlattığı Karataş’tan Ankara’ya yürüyüşe geçen Bulut, hem ekonomik hem de ailevi sıkıntılar içinde, sesini duyurmak adına CHP Adana İl Binası önünde basın açıklaması yapmak istemişti. Ancak CHP il yöneticileri, bu talebi kabul etmedikleri gibi, iddialara göre, Bulut’a kötü davranarak sorunu çözmek yerine daha da derinleştirdiler. Oysa parti yetkilileri, Bulut’a yalnızca bir bardak çay ikram edip, hukuki destek sağlayacaklarını ifade etselerdi bile, hem halkla olan bağlarını güçlendirmiş hem de iktidarın eline koz vermemiş olurlardı. Sonradan öğrendiğime göre CHP İl Başkanı Anıl Tanburoğlu şehir dışındaymış. Yerine vekalet eden il sekreteri ise maalesef süreci çok kötü yönetti.

CHP, AKP’liler yüzünden AK Parti’nin oy kaybı nedeniyle iktidarın en büyük adayı olabilir bugün ancak yalnızca seçim kazanmak, halkın gerçek dertlerini görmezden gelmekle sonuçlandığında anlamını yitirir. CHP, halkın sorunlarına duyarlı olmadığı sürece, bugün iktidar olsa bile yarın yeniden muhalefete düşmesi kaçınılmazdır. Başarı, halkın kalbini kazanmak ve onların yanında olduğunu göstermekle ölçülür.

CHP, Ak Parti’ye bakarak neleri yapacağını ve neleri yapmayacağını öngörebilir.