Bugün, 11 Mart 2025, Grönland için kritik bir tarih. Danimarka'ya bağlı bu özerk bölge, geleceğini belirleyecek seçimler için sandık başına gidiyor. Ancak bu seçimin gündeme oturmasını sağlayan yalnızca Grönlandlıların kendi kaderini belirleme isteği değil. ABD Başkanı Donald Trump'ın Grönland'ı satın alma fikrini tekrar gündeme getirmesi, tarihsel olarak defalarca tartışılmış bir konuyu yeniden alevlendirdi. Oysa Grönland'ın statüsü, özellikle II. Dünya Savaşı'ndan bu yana defalarca dönüşüme uğramış, büyük güçlerin stratejik hesaplarının merkezinde kalmış bir mesele olmuştur.
Bu noktada, Finlandiyalı yazar Timo Myllyniemi'nin Ilta-Sanomat gazetesinde kaleme aldığı yazısından şu alıntı oldukça çarpıcı: '9 yaşındaki Naja-Nuka sırtını dikleştiriyor, çenesini kaldırıyor, doğrudan kameraya bakıyor ve açıkça şöyle diyor: – Trump Grönland’ı satın almamalı! Burası bizim yerimiz ve satın alınmasını istemiyorum. Biz satılık değiliz, burası bizim evimiz!' Gerçekten de Grönland, sadece büyük bir ada olmaktan çok, dünya güçlerinin jeopolitik hesaplarının bir parçası olarak güncelliğini koruyor.
Grönland, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın Danimarka'yı işgal etmesiyle otomatik olarak tehdit altında sayıldı ve stratejik açıdan kritik bir konuma geldi. 1941'de ABD, Almanya'nın Kuzey Atlantik'teki etkisini kırma bahanesiyle Grönland'da fiilen askeri üsler kurmaya başladı. Aslında bu adım, Nazi Almanyası'nın bölgedeki kontrolünü sınırlama amaçlı bir müdahale anlamına geliyordu. ABD, 12 yıl boyunca burada askeri üslerini korudu ve 1953'e kadar Danimarka'ya devretmedi. Peki, ABD neden 1953'te Grönland'dan çekildi? Bu süreçte hangi faktörler etkili oldu?
1940 yılında Helsinki'de düzenlenmesi planlanan Olimpiyat Oyunları, II. Dünya Savaşı nedeniyle gerçekleştirilemedi. Ancak savaşın sona ermesinin ardından, 1952'de Finlandiya'da düzenlenmesine karar verildi. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nde Joseph Stalin hastalıkla mücadele ederken Nikita Kruşçev gibi isimler yönetimde etkin rol almaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği, Aland Adaları'ndan askerlerini çekmeyi kabul etti. Karşılıklı mütekabiliyet esasına göre, Sovyetler Birliği de ABD'nin Grönland'dan çekilmesini istiyordu. Sonuç olarak, ABD Grönland'dan çekildi ve bölge 1953'te tekrar Danimarka Krallığı'na bağlı özerk bir statü kazandı. Yani, Trump yönetimi, aslında daha önce varlık gösterdikleri bir bölgeye yeniden dönme isteğini dile getiriyor. Ancak asıl soru şu: Rusya, şu an ABD'nin Grönland üzerindeki ilgisine karşılık olarak Aland Adaları'nda yeni bir mütekabiliyet talep ediyor mu?
Bana göre hayır. Çünkü Rusya, bu durumu II. Dünya Savaşı'nın gergin ortamını tekrar yaşamak olarak görebilir ve böyle bir sürecin içine girmek istemeyebilir. 11 Mart'ta Grönland'da gerçekleşecek seçimlerin sonuçlarını hep birlikte izleyip göreceğiz.
Grönland halkı, tüm bu tarihsel hesapların gölgesinde kendi kaderini belirlemek için sandık başına gidiyor. Ancak bu seçim, yalnızca ABD ve Danimarka arasındaki güç dengelerinin ötesinde, küresel politikalar açısından da kritik bir dönüm noktası. Bugün sandıktan çıkacak sonuç, yalnızca Grönland’ın değil, küresel güç dengelerinin geleceğini de şekillendirebilir. II. Dünya Savaşı sonrası bu coğrafyanın nasıl bir satranç tahtasına dönüştüğünü gördük, peki şimdi hangi hamle gelecek?