ABD Başkanı Donald Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında 28 Şubat’ta Beyaz Saray’da gerçekleşen görüşme, uluslararası diplomasi açısından sıra dışı bir dönüm noktasıydı. Geleneksel diplomatik kuralların dışına çıkan bu görüşme, Trump’ın Zelenskiy’den özür dilemesini istemesiyle gerilim daha da arttı. Ancak, ABD içinden Trump’a gelen destek, bu olayın uluslararası anlamda daha derin bir etki yarattığını gösterdi. Görüşmede, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance de yer aldı. Maden anlaşmalarını imzalamak için bir araya gelen iki lider, toplantıdan anlaşmaya varmadan ayrıldı.

Görüşmenin hemen ardından, İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın ev sahipliğinde Londra’da gerçekleştirilen Ukrayna konulu zirve, Avrupa’nın krize karşı tutumunu belirlemek açısından kritik bir dönemeç oldu. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb gibi önemli isimlerin katıldığı toplantıya, Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da katıldı. Toplantıda, Ukrayna’ya yönelik askeri yardımların sürdürülmesi ve Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımların artırılması gündeme geldi.

Londra’daki zirve sonrasında dikkat çeken bir gelişme ise, Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’ün açıklamaları oldu. Stubb, BBC’ye yaptığı açıklamada, Starmer’ın Ukrayna için geliştirdiği yeni Avrupa ateşkes planını desteklediğini belirtti. Avrupa’nın şu anda Starmer’ın gösterdiği liderliğe ihtiyacı olduğunu vurgulayan Stubb, ABD ile Avrupa arasındaki ilişkilerin sağlıklı olduğunu ve bu tür krizlerde soğukkanlı olunması gerektiğini ifade etti. Stubb, bu noktada bir tavsiyede bulunarak, "Derin bir nefes alın. Soğukkanlı düşünün, sabırlı olun," dedi.

İngiltere’nin liderliğinde, Avrupa’nın Ukrayna politikasındaki proaktif tutumunu ve Rusya’ya karşı ekonomik baskıyı artırma hedeflerini net bir şekilde gözler önüne seren zirve, aslında Avrupa’nın ABD ile uyum içinde mi yoksa bağımsız bir çizgide mi ilerleyeceği sorusunu da gündeme getiriyor. Bu noktada, ABD-İngiltere ilişkilerindeki denge dikkat çekiyor. Özellikle Starmer’ın liderliğinde Avrupa'nın Ukrayna konusunda güçlü bir mesaj verdiği bir dönemde, ABD’nin desteğiyle Ukrayna’ya yönelik devam eden yardımlar, Avrupa için ne anlama geliyor?

Londra’da düzenlenen Ukrayna Zirvesi’nin ardından konuşan Starmer, "Tarihin bir dönüm noktasındayız" dedi. Starmer, Ukrayna ve müttefiklerinin umutla başladıkları ancak zamanla karamsarlığa ve nihayetinde kararlı bir duruşa evrildikleri çalkantılı bir haftanın sonunda bu açıklamayı yaptı. İngiltere’nin uluslararası arenada son dönemde zayıfladığına dair birçok söylem olsa da, Londra’daki zirve bu algıyı tersine çeviriyor. Sonuçta, Avrupa’daki liderlik boşluğunu dolduran İngiltere, bir kez daha Ukrayna konusunda Avrupa’ya liderlik etme rolünü üstlendi. Bu durum, 1853 yılında ABD'nin Japonya'nın kapalı dönemden çıkmasını sağladığı ve İngiltere'nin de bu süreçte ABD'ye destek verdiği tarihsel bir paralellik taşıyor. 1854'te Japonya ile ABD arasında imzalanan ilk antlaşmanın (Kanawaga Antlaşması) ardından, İngiltere de Japonya ile dostluk antlaşması imzalayan ilk ülke olmuştu. Bugün, İngiltere'nin Ukrayna politikasındaki liderliği, bu tarihsel bağlantıları bir kez daha hatırlatıyor.

Fransa, Londra zirvesinden sonra hemen açıklama yapan ülkelerden biri oldu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna’nın savunma kapasitesinin güçlendirilmesi gerektiğine ve Rusya’ya karşı sürekli bir dayanışma içinde olunması gerektiğine vurgu yaptı. Macron’un açıklamalarında, "Avrupa, Ukrayna’nın güvenliği için birlikte hareket etmeli. Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların arttırılması ve askeri yardımların sürdürülmesi Avrupa için temel bir sorumluluktur," ifadeleri dikkat çekti. Görünüşte Avrupa’da bir birliktelik mesajı veriliyor olsa da, İngiltere ile her zaman müttefik olan Fransa, tarihsel olarak önemli bir yer tutuyor. 1944’te Nazi Almanyası’nın Fransa’nın Normandiya bölgesine yaptığı çıkarmanın ardından, Nazi birliklerinin Fransa içlerine ilerlemesine karşı yine İngiltere destek veren başlıca ülkelerden biri oldu. Tarih, kritik dönemeçlerde ders niteliğinde örnekler sunmaya devam ediyor.

Sonuç olarak, Londra’daki zirve, Avrupa’nın Ukrayna konusunda İngiltere’nin liderliğine olan ihtiyacını bir kez daha ortaya koydu. Avrupa, güçlü bir birliktelik mesajı verirken, Ukrayna’nın ABD desteğiyle ilerlemeye devam etmesi gerektiği net bir şekilde vurgulandı. Bu süreç, ABD-Avrupa ilişkilerinin yeni bir döneme girdiğini ve gelecekteki uluslararası politikalarda bu dengeyi belirleyecek önemli bir gelişme olduğunu işaret ediyor…