Son günlerde ABD ve Fransa arasında giderek tırmanan gerilim, diplomatik ilişkilerin hassas dengelerini gözler önüne seriyor. Özgürlük Heykeli'nin geri verilmesi talebiyle başlayan bu tartışma, aslında geçmişe uzanan derin bir tarihî bağlam taşıyor. Konunun diplomatik boyutu kadar, sanat ve kültürün uluslararası ilişkilerdeki yeri de dikkate değer. Tartışma, Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı'ndan Avrupa Parlamentosu üyesi Raphael Glucksmann'ın Pazar günü bir parti kongresinde konuşmasının ardından ivme kazandı. Glucksmann, ABD'yi "bilimsel özgürlük talep eden araştırmacıları işten çıkaran tiranlarla aynı tarafta olmayı seçtiği" için eleştirdi. "Özgürlük Heykeli'ni bize geri verin. Biz size hediye olarak verdik ama siz ondan nefret ediyorsunuz. Bu yüzden burada, evde gayet iyi olacak," diye seslendi Glucksmann, tezahürat eden kalabalığa gülümseyerek. Washington'dan gelen yanıt ise gecikmedi. Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, talebi reddederek sert bir yanıt verdi: "Fransa, Alman işgalinden kurtuluşunu tamamen ABD'ye borçludur." Bu karşılıklı açıklamalar, Fransa ve ABD arasındaki diplomatik gerilimi daha da tırmandırdı. Glucksmann'ın sözleri Fransa'da geniş yankı uyandırırken, sosyal medyada birçok kişi bu çıkışı destekledi ve ABD'yi çifte standart uygulamakla suçladı. Öte yandan, Amerikalı yetkililer, heykelin bir armağan olmanın ötesinde, iki ülke arasındaki ortak değerleri temsil ettiğini vurguladı.
Özgürlük Heykeli, Fransa tarafından Amerika Birleşik Devletleri'ne 1886 yılında hediye edilen, dünyanın en tanınan anıtlarından biri. Heykelin hikâyesi, yalnızca bir dostluk göstergesiyle sınırlı değil; aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'na ve Süveyş Kanalı'na uzanan bilinmeyen bir geçmişi de barındırıyor. Murat Bardakçı'nın 2004 yılında dile getirdiği iddiaya göre; 19. yüzyılın ortalarında, Süveyş Kanalı'nın Akdeniz'e açıldığı noktada dev bir heykel dikilmesi kararlaştırılmıştı. Heykel, firavun döneminin giysilerine bürünmüş bir kadın figüründen oluşacak ve elinde "Asya'nın ışığının Mısır'dan geldiğini" simgeleyen bir meşale taşıyacaktı. Sultan Abdülaziz, heykelin maliyetinin bir kısmını karşılamıştı.
Heykelin yapım işi, dönemin tanınmış Fransız heykeltıraşı Frédéric Auguste Bartholdi'ye verilmiş ve bu iş için oldukça yüksek bir avans ödenmiştir. Eser tamamlandıktan sonra, Mısır'a gönderilmesi için hazırlıklar yapılmış, heykel parçalara ayrılarak Marsilya'dan gemiyle taşınmaya hazırlanmıştı. Ancak Said Paşa'nın ölümünün ardından yerine geçen İsmail Paşa, bu devasa heykelin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşünerek, mühendis Ferdinand de Lesseps'e heykelin Mısır'a götürülmemesi talimatını verdi. İkna çabalarına rağmen bu karar değişmedi ve Süveyş Kanalı 1869'da büyük bir törenle açıldı; ancak heykel törenin parçası olamayarak Paris'teki bir depoya kaldırıldı.
Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki büyük dostluk, bu heykelin yeni bir yolculuğa çıkmasına vesile oldu. Paris'teki Fransız-Amerikan Dostluk Grubu'nun lideri Edouard René Lefebvre de Laboulaye, Fransız hükümetini Amerikalılara büyük bir hediye olarak devasa bir heykel göndermeye ikna etti. Aynı heykeltıraş olan Bartholdi'ye yeniden sipariş verildi ve eser, 1886 yılında Amerika'ya gönderildi. Bu heykel, artık "Özgürlük" simgesi olarak Amerika'nın bağımsızlık mücadelesinin bir sembolü hâline geldi.
Burada sanatın uluslararası anlamını ve gücünü vurgulamak gerekiyor. Heykel, özgürlüğün sembolü olmanın yanı sıra, sanata verilen değerin bir göstergesi olarak da okunabilir. Nitekim Osmanlı Sultanı Abdülaziz de sanatın ve estetiğin önemini kavramış, hat sanatı, müzik ve resim gibi alanlarda yetkin bir isim olarak tarihe geçmiştir. Onun sanata olan ilgisi, dönemde Osmanlı’da sanat ve kültürün gelişimine önemli katkılar sunmuştur. Özellikle batı sanatına duyduğu ilgi, dönemin sanatçılarında derin bir etki bırakmıştır. Ivan Ayvazovski ve Stanislaw Çlebowski gibi ressamları sarayın himayesine alarak onlara İstanbul'un resimlerini yaptırmıştır.
Sonuç olarak, bir heykelin yolculuğu, tarihî bağlamları ve diplomatik yankılarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Günümüzde Özgürlük Heykeli üzerine yaşanan tartışmalar, sanatın yalnızca estetik bir olgu olmadığını, aynı zamanda diplomasi, tarih ve kültürel miras açısından da önemli bir araç olduğunu bizlere hatırlatıyor. Bu noktada Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle yazımızı tamamlamak yerinde olacaktır: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur."