Geçtiğimiz günlerde yurtdışında çocuklar ve aileleriyle olan ilişkileri üzerine bir programla karşılaştım. Burada üç ila beş yaş grubundaki çocuklara ailelerini tanımlayacak sorular yöneltiyorlar. Anne ve baba da dışarıda çocuğun cevaplarını dinliyor. Fakat çocuk annesiyle babasının kendisini dinlediğinden habersiz sorulara cevap veriyor. Amaç mutlu aileler yaratmakmış, sorunları çözmek, çocukla iletişimi ve ilişkileri kuvvetlendirmekmiş. Birinde çocuk sorulara cevap verdikçe anne ve baba şaşırıyor. Çocuklarının kendileriyle ilgili söylediklerine inanamıyorlar. En son bölüm ise hem şaşırtıcı hem de gerçekten üzücüydü. Anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun diye sorulduğunda, gelen yanıt bilmiyorum oldu ve sanırım benden hoşlanmıyorlar demesi de artık son nokta oldu zaten. Anne dışarıda gözyaşlarını tutamıyordu. Bu yaş gurubundaki çocuklar en saf en masum en kalpleri dilinde olan çocuklar aslında. Zorla yalan söylemezler, akıllarında hesap kitap yoktur. Doğru neyse odur dillerindeki…
Programın sonunda anne ve baba çocuğuna sarılıyor, daha mutlu bir aile olarak programdan ayrılıyorlar. Hatalar telafi ediliyor ya da edilmeye karar veriliyor. Herkes her şeyin farkına varıyor. Bu çok hoşuma gitti. Keşke dedim böyle şeylere gerek kalmadan bizler kendimiz bunun farkına varıp yapabilsek. Bunun elbette kolay bir yolu var. Çocuğu dinlemek, anlamak ve en önemlisi ne demek istediğini ona anlatabilmek. Bunun içinde biraz sabır ve hoşgörü gerekiyor. Maalesef birçoğumuz da bu yok. Hayatın stresinden türlü türlü dertlerinden o kadar gözümüz kararıyor ki, eve gidince çocuklarımıza kalıyor ihaleler. Halbuki onları daha iyi dinlememiz anlayabilmemiz lazım. Onlar sizden ilgi istiyor sevgi istiyor. Anlaşılmak istiyor. Biz ya ellerine bir telefon veriyoruz ya işim var kendin oyna diyoruz. Böylece onları yalnız bırakıyoruz. Bir şeyi tek sefer söylemekle anlamadıklarında bağırmaya başlıyoruz. Bu o kadar yanlış ki. Değil beş kere elli beş kerede söylemeniz gerekse söylemeniz lazım. Karşınızdakinin çocuk olduğunu asla unutmamalısınız.
Bir gün beş yaş gurubu dersine girdim. Herkese bir görev verdim. İçlerinden biri görevi istediği şekilde yapmaya çalıştı. Buna onun yanlış olduğunu doğrusunun böyle olması gerektiğini söyledim. Bunu belki en üç beş kere tekrar ettiğimi hatırlıyorum. Karşımda yılmayan bıkmayan asla düşüncesini değiştirmek istemeyen kendi doğrusunda ısrar eden bir çocuk vardı. Bu beni başlarda zorlasa da sonradan sabırla doğru yolu ona buldurmayı başardım. Burada fevri sinirli baskıcı olsaydım. Belki korkudan o an onu yaptıracaktım fakat sonrasında yine başa dönecektik biliyorum. Hoşgörüyle sabrederek onu kazandıktan sonra asla aynı çocuğun aynı davranışı tekrarladığını görmedim. Eğer o gün ondan evvel pes etseydim, biliyorum ki bir daha onu kazanamayacaktım ama pes etmedim.
Sizlerde pes etmeyin. Her gün iş yerinde her kalem iş için saatlerce emek veriyoruz. İşimizi düzgün yapalım, doğru ve hatasız yapalım diye uğraşıyoruz. Çocuklarımız içinde uğraşalım. Onlar bizi temsil edecekler, iftihar edeceğiniz, gurur duyacağınız evlatlarınız için hoşgörünüzü ve sabrınızı lütfen tüketmeyin. Bir insan kazanmak, dünyaları kazanmaktan çok daha kıymetli.
Sağlıcakla kalın. Haftaya görüşmek üzere…