Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!
Hasan Hüseyin Korkmazgil
**
Her geçen gün biraz daha, toplu bir yok oluşa doğru sürükleniyoruz. Sahi; biz kaç kere toplu ölümler yaşadık? İş cinayetleri, bombalı eylemler, depremler, yangınlar. Ne kadar da kolay değil mi alınmayan önlemler yüzünden bu dünyaya doymadan göçü gitmek…
**
Ne kadar çok öldük böyle. Gecekondu mahallerine, yoksul semtlere, köylerdeki sıvasız evlere kim bilir kaç bin kere geldi bayrak bayrak tabutlar. Her Türk asker mi doğardı yoksa her yoksul muydu asker doğan?
**
Ekmek almaya giderken başından vurulup ölen bir çocuk düşünün… Evladının acısını haykıran bir ananın meydanlarda yuhalatılmasını da düşünün ya da dövülerek öldürülen bir genç… Özgecan’ın nasıl katledildiğini getirin aklınıza.
**
Gelinlik giydirilmiş bir çocuğu, töre cinayetlerini… Sokaktaki kediden ne ister insan, köpekleri öldürmek, insanı öldürüyoruz, sokak canlısını, ağaçları ve bir gramını bile alamadığımız altın için bir ton toprak ile bir ton suyu ne kadar çabuk öldürüyoruz.
**
Dereleri öldürüyoruz o coşkulu, gürül gürül akan dereleri…Dere yataklarını bir mezarlığa çevirip üstüne beton yığınları dikiyoruz. 64 yılda 70’in üzerine gölümüz kurudu. 12 bin yıllık Dipsiz Gölü, bir meczubun içinde define olduğu iddiası üzerine yasal izinle kuruttuk.
**
Yaşam tarzına müdahale ettik, ayrıştırdık, ötekileştirdik, toplumu zihinlerde cepheleştirip kamplara böldük. Hani toplu ölmüştük ya sonra toplu tecavüzlerle anıldık. Alnımızda kara leke, boynumuzda ağır vebal ama bir kereden bir şey olmaz dedik. Nasıl da hızlı kirlendik değil mi?
**
Toplu olan her şeyi çok sevdik. Toplu olmasa da birer ikişer cumhuriyet kazanımı işletmeleri elden çıkardık. Yani babalar gibi, paşalar gibi sattık. Sınırlarımızı bir yol geçen hanına döndürdük. Şimdi o sınırların yanı başında bir vahşet yaşanıyor.
**
Bir korku filmi izler gibi izliyoruz adeta bir soykırımı…Şimdi gelip dayandığımız yer çetelesini tuttuğumuz kadın cinayetleri, üzerinde zehir kusan tesis kalmayan akarsularımız, yok olan tohum ve toprağımız, yağmalanan kıyılarımız, yanan ormanlarımız ve gittikçe derinleşen bir bataklık oldu.
**
İşte Osmanlıcı, fetihçi, siyasal islamcı politikalardı bizi bu kadar insanlıktan çıkaran, işsiz bırakan, aç bırakan, halkına çöpten ekmek, pazar yerlerinde çürük sebze, meyve toplatan. O, örgütlü kötülüğü yaratan ve bu halka en büyük kötülüğü yapan…
**
Toplu ölüm, toplu katliam, toplu satış ve şimdi de toplu delirmeye doğru yürürken yolun ne kadar açık senin sevgili yurdum?