Bugün, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkı kazanmasının 90. yıl dönümünü kutluyoruz. 5 Aralık 1934, Türk kadını için yalnızca bir tarih değil, aynı zamanda eşitlik mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıydı. Bu tarihi an, sadece Türkiye için değil, dünya genelindeki kadın hakları hareketleri açısından da derin bir anlam taşıyor.

1923'te Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan toplumsal dönüşüm, 1934'te kadınlara siyasi haklar verilmesiyle en önemli ve somut adımlarından birini atmış oldu. Bu adım, sadece kadının toplumdaki yerini güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda Cumhuriyet’in modernleşme idealinin bir simgesi haline geldi. Kadınların toplumsal hayatta daha etkin rol alabilmesi için atılan bu adım, o dönemdeki pek çok ülkeye örnek olmuş, dönemin en ileri hareketlerinden biri olarak tarihe geçmiştir.

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesi, uzun bir mücadelenin sonucuydu. Bu hak, kadınların sadece evdeki değil, toplumsal alandaki rollerini de değiştirdi. 1930'larda, dünyada birçok ülkede kadınların oy verme hakkı ya verilmemiş ya da çok yeni bir kazanım olarak kabul ediliyordu. Türkiye ise 1934'te bu adımı atarak, kadının eşitlik ve özgürlük yolunda önemli bir zafer kazanmasını sağladı.

Bu tarihi yasanın kabulü, elbette ki Türkiye’nin ilerici ruhunun bir göstergesiydi. 1934’te, dünyanın en ileri demokrasilerinden biri olan İsviçre, kadınlara oy verme hakkı tanımamışken, Türkiye bu konuda bir adım daha ileri gitmişti. Kadınların seçme hakkı verildikten yalnızca 10 yıl sonra, 1934'te yapılan seçimlerde kadınlar ilk kez sandık başına gitmiş, 1935’te ise ilk kadın milletvekilleri seçilmiştir. Halide Edib Adıvar ve Nezihe Muhiddin gibi öncü isimler, bu hakkın simgesi haline gelmişlerdir.

Kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkı, yalnızca bir siyasi hak değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği adına önemli bir adımdı. Bu hak, kadının toplumda söz sahibi olabilmesinin kapılarını araladı. Ancak bu adımın önemi, sadece kadınların politikaya katılımını artırmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda, kadınların eğitimden sağlığa, iş yaşamından aile içindeki rollere kadar geniş bir alanda güçlenmelerine olanak tanıdı.

Seçme ve seçilme hakkı, toplumsal normları değiştirme gücüne sahipti. Bir toplumun demokratikleşmesinin en önemli göstergelerinden biri, kadınların toplumsal yaşama katılımıdır. Kadınlar, seçme ve seçilme haklarını kazandıkça, yalnızca kendi hakları için değil, aynı zamanda tüm toplumun iyileştirilmesi adına daha etkin bir rol oynamaya başladılar. Kadınların temsili arttıkça, daha adil ve kapsayıcı politikaların oluşma olasılığı da yükseldi.

90 yıl sonra, Türk kadınları hala bu tarihi hakka sahip olmanın gururunu taşımaktadır. Bugün, birçok kadın siyasette aktif bir şekilde yer almakta, pek çok kademede liderlik görevlerini üstlenmektedir. Ancak, bu 90 yıl içinde kadınların eşit haklara ulaşması kolay olmamıştır. Kadınların siyasette ve toplumsal yaşamda daha fazla yer alması için mücadele eden, sesini duyuran ve haklarını savunan pek çok kadın aktivist ve lider, bu sürecin en önemli mihenk taşlarını oluşturmuştur.

Buna rağmen, kadın hakları mücadelesi halen devam etmektedir. Türkiye’de kadınlar, eşit ücret, şiddetle mücadele, eğitime erişim ve daha pek çok konuda hala önemli zorluklarla karşılaşmaktadır. Kadınların siyasette daha fazla temsili ve karar alma mekanizmalarındaki katılımlarının artırılması için yapılması gereken çok şey var. Toplumsal cinsiyet eşitliği, sadece bir hukuki düzenlemenin ötesine geçerek, toplumsal bilinçle şekillenen bir dönüşüm gerektiriyor.

Türk kadınlarının 90 yıl önce kazandığı seçme ve seçilme hakkı, bir zafer olduğu kadar, daha yapacak çok iş olduğunun da bir hatırlatıcısıdır. Kadınlar, sadece siyasette değil, iş dünyasında, sanatta, bilimde, sporda ve daha birçok alanda ön planda olmayı sürdürüyor. Bununla birlikte, bu mücadele yalnızca kadınların değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.

Kadınların eşit haklar ve fırsatlar için verdiği mücadelenin sürdürülebilir olması için, hep birlikte daha adil, daha eşit bir toplum inşa etmek zorundayız. Kadınlara verilen bu hak, sadece kadınları değil, tüm toplumu daha güçlü ve daha demokratik kılma potansiyeline sahiptir.