Bence yine tarz-ı kadim

Galiba bu haftaydı; bir genç kız, eskortluk yapan, (yani bedenini rayiç bedel karşılığında veren) bir genç kız, milyonların gözü önünde, çekmiş oldukları bir video ile, bekaretini teslim edişini anlattı. Bu genç kız da, rahmetli Ahmet Altan’ın; Anadolu’dan İstanbul’a her ay binlerce genç kız meşhur olmak için evini barkını terk ederek gidiyor dediklerinden birisiydi.

“En büyük suç medyanın”

Şimdiki dizi ve tv programları hep bir şeyleri aşılamaya yönelik. En büyük suç ta o medyanın başında olanların. Şimdi, yayınlanmakta olan herhangi bir diziye bakıyorum, oynayanların hepsi malikanelerde ikamet ediyor, bindikleri araba Porsche, erkekler baklava karınlı, kızlar 90x60x90 (ama her iki cinsinde beyinlerinin içi boşaltmış) bomboş, nihilist, pragmatik, tüketici, hafızasını ve dolayısıyla da geçmişini yitirmiş tipler. Oysa ki ülkemizde durumlar hiçte öyle baklava vücut, Barbie bebek değil. İnsanların maddi yoksulluktan dolayı parçalanmış aileleri, tüketilmiş sevgileri, 13-14 yılını verip, kafa patlatarak kazanmış oldukları halde bir türlü gidip okuyamadıkları için üniversitesiz gençler.

“Daima tarz-ı kadim”

Ebeveynlerin maddi manevi yetişip te, insani standartlarda, yaşının, ortamının tabii gereksinimlerini karşılayamadığı, dolayısıyla da, potansiyel tehlikelere rağmen ihtiyaçlarının karşılığını dışarıda arayan çocuklar… Acılar ve komplekslerle dolmuş taşmış bir toplumda da, bir şeyleri arayanlara karşılık gelen tuzak kapanı insanlar. Her şey aileyle paylaşılınca yerli yerinde olur. Sokakta tanışmış olduğun insan, ailenin yerini ne kadar tutabilir ki. İşte her şey tarz-ı kadim.

“Medya bu yozlaşmışlığı bilerek kasten yapıyor”

10 bin yıllık kültürümüz ortadayken, Hacı Bektaşı Veli’miz, Ahmet Yesevi’miz, Şeyh Bedreddin’imiz, Yunus Emre’miz, daha da bir sürü, aydınlıklarıyla çağları delip geçen örnek olacak kadim insanımız varken, bunların söylemleri de Avrupa’da aydınlanma çağına yol açmış. Yani, hümanizma temelli, faniliğe, bu yaşanılan bedenin bir gün gelip toprak olacağına, taşımış olduğu ruhunda bedenin ölümüyle onu terk edip, bilinmez bir yerlere gideceğine inanan felsefelerde hayatın gerçeği varken, sağ olsun, galiba yine Acun gibi reyting uğruna topluma satır vuran birinin kanalı olan GAİN’de, vasat bir zeka ya sahip, o vasatlığını durduk yere attığı kahkahalarıyla kapatmaya çalışan  Saba Tümer’in de sunumuyla, Aşk Adası programı başladı. Şimdi bu program 10 bin yıllık kültüre sahip topluma ne verebilir o şüpheli ama neleri alabileceği, eskort kızın anlattıklarında saklı.

Sosyal medyada bekaretini nasıl paraya çevirdiğini büyük bir haltmış gibi anlatan şahıs, şunu unutma; hayatın bumerangı her daim vardır, varda olacaktır. Sen robot değilsin. Her ne kadar etten kemikten yaratılmış olsan da, senin de her insanda olduğu gibi sol memenin altında kalbin var. Kalbine hükmeden beynin, beynini yöneten ruhun var. Sen de elbet mutlaka birine gönül vereceksin ama o gönül verdiğin de, sana, bu kirlettiğin ruha, çirkefleştirdiğin bedene... bu şekilde gönül verecek mi acaba! - bence zor. Şayet sen buysan, sen sadece mekanik kalıp ömrünün süresini doldurmayı bekleyeceksin.

Taşıdığın kalp artık duyguları değil sadece kanını vücuduna pompalayacak. Ruhun da su perisi gibi uçup gidecek. Bir daha sana asla dönmeyecek. İlerleyen yaşlarda fiziken de yaşlanacaksın, deforme olan o vücudunu da asla satamayacaksın. Ruh çoktan gitmiş, beden yaşlanmış, sen de bir hayvan kadar içgüdüsel dahi olamayacaksın. Çünkü güdülerin hep yıkıma, tüketime dönük. Ne ekersen onu biçersin. Bence her daim tarzı kadim.

İsmet Tanlı

Adana 2024